Çarşamba, Nisan 24, 2024
   
Yazı
administrator

administrator

 

 

 

                       KAD NEDİR?

 

Kritik ve analitik düşŸünme (KAD) zihinsel işŸlevlerin kullanıldığŸı bilişŸsel bir aktivitedir.

Dikkat, hafıza, muhakeme, algılama ve çıkarsama yapma gibi bir dizi zihinsel surecin eşŸgüdüm içinde etkileşŸtiğŸi bir süreçler bütünüdür.

Seçme, kategorize etme, tümevarım, tümdengelme, mecaz, benzetme, ayrışŸtırma ve soyutlama gibi kritik ve analitik düşŸünmenin diğŸer bileşŸenlerinden de söz edebiliriz.

Günlük yaşŸantımızdaki olağŸan, sıradan, istemsiz, sistemsiz düşŸünmeden farklı; bilinçli, ilmi, hür düşŸünmedir.

 

 

                     KAD NEDEN GEREKLİDİR?

 

"Kendimizi, genç ya da ihtiyar, kadın ya da erkek ayırımı yapmadan, suni mazeretler üretmeden, her gün, her an eğŸitip, sürekli gelişŸtirmeliyiz.

Analitik ve kritik düşŸünmeyi öğŸreten kitapları alıp anlayarak okuyup, günlük hayatımızda tatbik etmeliyiz. Bugünden itibaren, daima ayarını doğŸru yola göre kontrol ve teftişŸ edip düzenleyeceğŸimiz, kişŸisel hayat planımızı yapmalıyız. Önce hakkı bilmeliyiz, o zaman kimin hak olduğŸunu anlarız. O adamın bu adamın peşŸinde koşŸmamalıyız. Bir takım şŸeylere körü körüne bağŸlanmamalıyız. Hür olmalı, tek başŸımıza da olsa kendimizi, dünya da kalmışŸ tek kişŸi olduğŸunu düşŸünerek, Haktan ayrılmadan, yapacaklarımızı kendimiz tespit etmeli ve yapmalıyız.

YetişŸmişŸ meslek erbabı insanların, münevverlerin, mütehassısların, eğŸiticilerin, tüccar ve sanayicilerin neticede aklı eren her iyi niyet sahibinin, dünya gidişŸatını yönlendirmeye çalışŸan sistem ve organizasyonları daha iyi tanıyıp politikalarını ve neticelerini hesap edebilmeleri için, kritik-analitik düşŸünmeyi öğŸrenmelerine destek olmamız lazım. GelişŸmeleri doğŸru değŸerlendirme ve anlama yeteneğŸi gelişŸtikçe iyi insanların dünya politikalarında daha aktif ve belirleyici rol almaları ve iyiliğŸi ön plana çıkarma fırsatları doğŸacaktır. Dolayısıyla herkes kendi işŸiyle meşŸgul olsun kavramını; iyiler, gidişŸatı kendi istikballeri açısından kavrayıp doğŸru olan yöne gelişŸmeleri yönlendirsin diye kampanyalar yapmamız lazım.

Bilgilerimizi, inançlarımızı, amellerimizi, düşŸünce, duygu ve kanaatlerimizi, davranışŸlarımızı, fikri ve ruhi yapımızı sağŸlam, sahih, ana kaynaklara uygun hale getirmeliyiz. Bu amaçla kendimizi sürekli sorgulamalıyız. Bilgi dağŸarcığŸımızı delillerle, ilmi dayanaklarla zenginleşŸtirmeliyiz. Her türlü hurafeden, bidatlerden, yozlaşŸmışŸ geleneklerden ve çağŸdaşŸ yanılgılardan, fitnelerden uzak durmalıyız. Böylece, sloganik düşŸünce ve söylem tarzından uzak, derinlikli bir düşŸünce bütünlüğŸü kazanabiliriz."

M. Nureddin COŞAN

 

 

 

"€œBizi ayaklarımıza baktırıp, bize tokat atmak isteyenlerin niyetini anlamak ve gereğŸini yapmaktır.€"

Muharrem Nureddin COŞAN

 

 

Kritik ve analitik düşŸünmeyi öğŸrenmede asıl amacın Allah c.c. rızasını kazanmak olduğŸunu bilmemiz, anlamamız lazım. Yoksa diğŸer amaçlarla yapılan "emr-i bil-maruf, nehy-i ani`l-münker" (İyiliğŸi emretmek, kötülükten sakındırmak) dahi olsa zaman içerisinde belki hedeften sapmamıza vesile olur diye düşŸünüyorum. Kuran-ı Kerim`de inancımız gereğŸi uygulamamız öngörülen hangi kural olursa olsun bunun tamamının Allah`ın rızasını kazanmak niyetiyle yapılması bana göre işŸin en önemli şŸartıdır. Ondan sonraki şŸeyler ikincil önem taşŸırlar.
                                                                                                                                                                                         M. NUREDDİN COŞAN
Allah rızası için yapılmayan amellerimizin, çalışŸmalarımızın yeniden gözden geçirilip Allah rızasına uygun hale dönüşŸtürülmesi gerekiyor.
                                                                                                                                                                                            M. Nureddin Coşan

 


 

Bilgi hazinedir. İnsanın bilgisinin miktarı ne kadar çok olursa, o bilgiyi fayda sağŸlamak niyetiyle kullanması ve o kullanma neticesinde verimi de o kadar artar.                                                                  

                                                                                                                                   M. Nureddin Coşan

 

 

 

Sevgi, bizim benimsediğŸimiz eğŸitim metodunun ana unsurlarından birisidir. Biz sevgi metodunu kullanarak insanlarla birikimimizi paylaşŸmayı tercih ediyoruz.          
                                                                                                                                         M.Nureddin Coşan

 
Bizim şŸu an uygulamak istediğŸimiz KAD metodu, netice itibariyle klasik yöntemlere ek olarak yaratıcımızı bulmak, O`nu sevmek, O`nun isteklerini yerine getirmeyi hayatımızın hedefi haline, gayesi haline dönüşŸtürmek olmalıdır. Allah rızasını kazanmada; tefekkürün yolunu açacak, feraset, basiret ve hikmete bizi taşŸıyacak bir yol ve metod olarak Kritik Analitik DüşŸünme sistemini hayat tarzı haline getirmeliyiz."
                                                                                                                                                       M. Nureddin Coşan
 


 

                         Akra Fm'’de Zinde BaşŸkanı Emin LJınar İle KAD€™ SöyleşŸisi

 
                                                       12 Ocak 2009

 

 

alt

AKRA FM'€™e konuk olan Zinde Sosyal GelişŸim DerneğŸi BaşŸkanı Emin LJınar, dünya ve ahiret mutluluğŸu için fertlerin Kritik Analitik DüşŸünme sistemini yaşŸam tarzı haline getirerek hayatını anlamlandırması gerektiğŸini belirterek, İki nefes arasındaki zamanda bile kulluk bilincini kaybetmeden Yaratıcımızı sevmeyi ve O€™nun isteklerini yerine getirmeyi hayatımızın gayesi haline getirmeliyiz€ dedi.

 

 

Emin LJınar, KAD sistematiğŸi çerçevesinde herkesin şŸu türden sorulara cevap araması gerektiğŸini vurguladı: Irak dün neden istila edildi? Bugün israil niçin Gazze’de Müslüman katliamı yapıyor?

Petrol fiyatları birkaç ayda 170 dolara nasıl çıktı, şŸimdi neden 40-50 dolarda?

Ekonomik kriz kimin icadı? Bu kriz kime zarar verdi, kim kazançlı çıktı?

Bu dünyaya niye geldik? YaşŸadığŸımız hayatın anlamı ne? Neden ölüm var? ֖lmemek elimizde değŸilse ölüme nasıl hazırlanmalıyız? İç dünyamızı mahveden hastalıklardan nasıl kurtuluruz? Mutlu ve dengeli bir hayat nasıl yaşŸanır? Hayat kılavuzumuz Kur'â™n ne diyor? Uygulayıcısı Hz. Peygamber (sas) nasıl yaşŸamışŸ?..

 

 Zinde Sosyal GelişŸim DerneğŸi€™nin hayata geçirdiğŸi projelerden olan Kritik Analitik DüşŸünme radyo programı, yeni yayın döneminde AKRA FM€™de devam ediyor.

 

Kritik Analitik DüşŸünme (KAD) radyo programında; €œDüşŸünmek nedir? DüşŸünmeyi etkileyen faktörler nelerdir? KAD sistematiğŸi ve yöntemleri€ gibi konular teorik olarak işŸleniyor, gündemdeki olaylar Kritik Analitik DüşŸünme sistematiğŸi çerçevesinde uzmanlarla değŸerlendiriliyor.

Kritik Analitik DüşŸünme becerisinin kazandırılması ile ilgili kitapların da ilerleyen dönemde tavsiye edileceğŸi program, KAD Platformu Koordinatörü Av. Taner Ürkmez€in ev sahipliğŸinde iki hafta bir cumartesi günleri saat 19.00’da radyo dinleyicileriyle buluşŸuyor. (Detaylı bilgi için www.akradyo.net )

KAD platformu programının bu haftaki konuğŸu, bir süre önce Avustralya€™ya seyahat eden ve Muharrem Nureddin CoşŸan Hocaefendi ile görüşŸmeler yapan Zinde Sosyal GelişŸim DerneğŸi Yönetim Kurulu BaşŸkanı Emin Çınar oldu.

Av. Taner ܜrkmez€™in, KAD sistematiğŸi nedir? sorusuna Zinde BaşŸkanı Emin Çınar, Avustralya ziyareti esnasında Muhterem Muharrem Nureddin CoşŸan Hocaefendi ile Kritik Analitik DüşŸünme sistematiğŸini detaylı şŸekilde konuşŸma imkânımız oldu. Bu görüşŸme esnasında gündeme gelen hususları, benim algılayabildiğŸim kadarıyla aktarmak ve paylaşŸmak isterim.Kritik Analitik DüşŸünme; sistemli bir şŸekilde düşŸünme becerisidir. Sistemli düşŸünme becerisini kazandığŸımızda ve düşŸünmeye başŸladığŸımızda; duyarsızlıktan kurtulup duyarlı hale geliriz. Pasiflikten kurtulur aktif hale geliriz. Olayları analiz ederek detayları görür, kritik ederek doğŸru sonuçları bulmaya çalışŸırız. Alternatifler gelişŸtirerek olayların bizi etkilemesini önler, her zaman doğŸruyu bulmaya çalışŸarak yanlışŸa düşŸmekten ve zarar görmekten kurtuluruz€ dedi.

Kritik analitik düşŸünme yaklaşŸımının kazanılmasıyla ilgili süreci İnsanlar cevaplarını bulmak zorunda oldukları problemlerle karşŸılaşŸtıklarında düşŸünmeye başŸlar ve bu düşŸünme süreci onları araşŸtırma yapmaya sevk eder. Yaptıkları araşŸtırma ise onların bilgilerinin artmasına sebep olur ve bu bilgiler de onları bilinçli hale getirir€ şŸeklinde açıklayan Zinde BaşŸkanı Emin LJınar, €œSözgelimi, son zamanlarda insanlar kaliteli, sağŸlıklı, hastalıklardan uzak bir hayat sürebilmek için sağŸlıklı yaşŸamanın sırlarını araşŸtırmaya başŸladı. Daha önceleri böyle bir arayışŸ içinde değŸillerdi. Kalp rahatsızlıkları, damar tıkanıklıkları, yüksek tansiyon, şŸeker hastalığŸı, çeşŸitli kanser türleri, obezite gibi hastalıklar insanları endişŸelendirmeye başŸladı. Bunlar, son zamanlarda gündeme getirilerek tartışŸılmaya başŸlandı. Artık bu hastalıklardan korunma yolları araşŸtırılıyor. Ve bir sağŸlıklı yaşŸam bilinci kendiliğŸinden oluşŸuyor. Bundan belki otuz sene önce sağŸlıklı yaşŸamı dikkate almazken şŸimdi nasıl bu konuda bilinçlendiyse insanlar, yakın zamanda Kritik Analitik DüşŸünme sistematiğŸinin de en az sağŸlıklı yaşŸam kadar önemli olduğŸunu anlayacaklar€ diye konuşŸtu.

AKRA FM'€™in program yapımcısı Av. Taner ܜrkmez€™in, €œİnsanoğŸlu, dünya hayatında daha iyi ve kaliteli yaşŸamak istediğŸinden dolayı sağŸlıklı yaşŸam bilinci oluşŸtu. SağŸlıklı düşŸünüp karar verebilmesi içinde KAD'€™ı öğŸrenmesi gerekiyor diyebilir miyiz?€ sorusu üzerine Zinde BaşŸkanı Emin Çınar şŸöyle konuşŸtu:

Kritik Analitik DüşŸünmeyi tarif ederken, düşŸünmeye başŸladığŸımızda duyarsızlıktan kurtulup duyarlı hale geliriz demişŸtik. İnsanlar nasıl bir hayat yaşŸadıklarını düşŸünmeye başŸladılar ve bu düşŸünce onları hayatları ile ilgili duyarlı hale getirdi. BildiğŸimiz gibi hayatımız, sadece dünya hayatı ile sınırlı değŸil, ölümle başŸlayan sonsuz bir hayat bizi bekliyor. Hem ayrıca insan, sadece etten, kemikten, kastan ve yağŸdan oluşŸmuyor. İnsanın hisleri, duyguları var. İç âlemi, kalbi ve ruhu var. SağŸlıklı bir hayat sürdürebilmesi esasen bu duyguların da sağŸlam kaynaktan beslenmesiyle mümkün olabilir. Stres, sıkıntı, sabırsızlık, hırs, kıskançlık gibi iç dünyamızı etkileyen hastalıklar, sağŸlıklı bir hayat sürmemizi engeller, üstelik bu hastalıklar sonsuz hayatımıza da zarar verir. İşŸte nasıl sağŸlıklı bir yaşŸam için üç beyaz zehirden; undan, tuzdan ve şŸekerden zararlı diye uzak duruyorsak. ‘Hidrojenize edilmişŸ yağŸlar damar tıkanıklıklarına sebep olup kalp krizi riski oluşŸturuyor’ bilinciyle bugün nasıl aldığŸımız bir ürünün etiketini kontrol ediyorsak, bu bilinç zamanla bizde nasıl oluşŸmuşŸ ise aynı şŸekilde bizim maneviyatımızı, ruhumuzu ve iç dünyamızı etkileyen zararlılardan da uzak durma bilinci hepimizde gelişŸmelidir.

Bu nedenle, muhterem M. Nureddin CoşŸan Hocamız, €˜SağŸlıklı yaşŸamın bugünün insanının gündemine gelmesi gibi, Kritik Analitik DüşŸünmenin (KAD) de belki en kısa zamanda tüm boyutlarıyla veya zaman içerisinde ortaya çıkacak olumlu tüm yönleriyle insanların gündemine taşŸınması bizim için önemli bir kazanım olacaktır’ifadesini kullanmaktadır.€

Av. Taner ܜrkmez€™in, €œİnsanların gündemine Kritik Analitik DüşŸünme (KAD) nasıl taşŸınabilir, bunun için neler yapmayı planlıyorsunuz?€ şŸeklindeki sorusu üzerine Emin LJınar,€œDüşŸünme ile ilgili birçok ayeti kerime ve hadisi şŸerif vardır. Muhterem Muharrem Nureddin CoşŸan Hocaefendi de €˜İnsanlar hayatlarını sorgulayarak anlamlandırmaya başŸladıklarında KAD sistemi bir hayat tarzı haline gelmeye başŸlayacaktır’ şŸeklinde yaklaşŸmaktadır.

Dünyaya niçin geldik, yaşŸadığŸımız hayatın anlamı ne, neden ölüm var, ölmemek elimizde mi, ne zaman öleceğŸiz, ölüme nasıl hazırlanmalıyız, iç dünyamızı mahveden hastalıklardan nasıl kurtuluruz, saadet ve huzur nerede, mutlu ve dengeli bir hayat nasıl yaşŸanır, hayat kılavuzumuz ne diyor, Uygulayıcısı nasıl yaşŸamışŸ, beden ve ruh nasıl durulup saadete ve huzura kavuşŸur?€™ gibi soruları insanlar kendilerine sormalı bilinçli bir şŸekilde bunların cevaplarını düşŸünmelidir. İşŸte biz değŸişŸik şŸekillerde bu tür sorularla insanları başŸ başŸa bırakmayı, onları düşŸünmeye zorlamayı ve bunu da kampanyalarla yapmayı düşŸünüyoruz. M. Nureddin CoşŸan Hocamız bu konuda, şžu an uygulamak istediğŸimiz Kritik Analitik DüşŸünme (KAD) metodu, netice itibariyle klasik yöntemlere ek olarak Yaratıcımızı bulmak, O€™nu sevmek, O€™nun isteklerini yerine getirmeyi hayatımızın hedefi haline, gayesi haline dönüşŸtürmek olmalıdır €ifadesi meseleyi özetlemektedir€ diye konuşŸtu.

Taner Ürkmez'€™in Dünya gidişŸatını yönlendirenler var, bu durumun Kritik Analitik DüşŸünme ile bağŸlantısı nasıl kurulabilir? sorusuna Emin LJınar, AKRA FM mikrofonlarından şŸu şŸekilde cevap verdi:

Hepimiz toplum içinde yaşŸayan fertleriz. YaşŸanan olaylar hayatımızın bir parçası ve her yönüyle bizi de ilgilendiriyor. Toplumsal olaylar var. Sosyal olaylar var. Hele çağŸımızda artık tüm dünya ile beraber bir etkileşŸim içindeyiz. Niçin birileri durmadan ortalığŸı karışŸtırıp duruyor? Irak’ta dün niçin istila edildi? Bugün israil niçin Müslüman katliamı yapıyor? PKK kimin için ne istiyor? Kuzey Irak’te neler oluyor? Petrol fiyatları birdenbire 170 dolara nasıl çıktı, şŸimdi neden 40-50 dolara indi? Ekonomik kriz kimin icadı? Bu kriz kime zarar verdi, kim kazandı? Bazı olaylar bizim isteğŸimizin dışŸında gelişŸiyor ve bize zarar veriyorsa bunlarla ilgili tespitlerimizi yapmamız lazım. Çünkü kaynaklarımız, zenginliklerimiz, varlıklarımız birileri tarafından biz farkında olmadan elimizden alınıyor. İşŸte bu noktada kaliteli düşŸünme dediğŸimiz, sistemli düşŸünme dediğŸimiz, yeteneğŸimiz devreye girmeli yani Kritik Analitik DüşŸünme (KAD) bizi doğŸru sonuçlara götürmeli, olayları lehimize yönlendirme fırsatı ve zamanı kazandırmalıdır. Bu bilinçle hareket ettiğŸimiz zaman, kontrolümüz dışŸında gelişŸen olayları fark ederek ulaşŸacağŸı sonucu önceden öngörebilir ve bu sayede gerekli önlemleri alabiliriz. Sebep ve sonuç ilişŸkisi kurarak gidişŸatın lehimize mi aleyhimize mi sonuçlanacağŸını tahmin edebiliriz. Aleyhimize sonuçlanacak gibiyse bunu faydaya çevirmeye çalışŸarak zararı azaltabiliriz. Lehimize sonuçlanacaksa faydayı artırıcı alternatifler gelişŸtirebiliriz. Olayın akışŸ süreci içinde muhtemel gelişŸmeleri tesbit ederek bu gelişŸmelere göre stratejiler oluşŸturabiliriz.

Kritik Analitik DüşŸünme (KAD) sistemi, hayatımızı etkileyecek sarsıntılardan, ön uyarı sistemleri gibi bizi uyarmalıdır. Bilinçaltı oluşŸumlar ve fiziki donelerle bunu otomatik olarak yapacak düzeye gelebilmemiz lazım.€

Taner ܜrkmez'€™in, Kritik Analitik DüşŸünme ile ilgili ne tür kampanyalar yapılmalı ki doğŸru ve faydalı sonuçlara ulaşŸabilelim? sorusu üzerine Zinde BaşŸkanı Emin Çınar şŸu bilgileri verdi:

€œKonuşŸmamızın bir bölümünde bahsettiğŸim gibi, dünyaya niçin geldik? YaşŸadığŸımız hayatın anlamı ne? Neden ölüm var? ֖lmemek elimizde değŸilse ölüme nasıl hazırlanmalıyız? İç dünyamızı mahveden hastalıklardan nasıl kurtuluruz?

Mutlu ve dengeli bir hayat nasıl yaşŸanır? Hayat kılavuzumuz Kur'’n ne diyor? Uygulayıcısı Hz. Peygamber (sas) nasıl yaşŸamışŸ? Beden ve ruh, nasıl durulup da saadete ve huzura kavuşŸur? İşŸte biz değŸişŸik şŸekillerde bu tür sorularla insanları başŸ başŸa bırakmayı, onları düşŸünmeye zorlamayı ve bunu da kampanyalarla yapmayı planlıyoruz. Ayrıca, insanların kontrolleri dışŸında gelişŸen, maddi kayıplara sebep olan, sağŸlıkları ile ilgili olumsuzluklar oluşŸturan ve onları manevi sıkıntılara sokan sebeplerle alakalı, doneler tesbit edip bu doneleri halkımızla paylaşŸarak kampanyalar yapacağŸız. Dünya ve ahiret hayatımız için KAD sistemini yaşŸam tarzı haline getirerek hayatımızı anlamlandırmalıyız.

Her anın çok kıymetli olduğŸunu unutmadan, iki nefes arasındaki zamanda bile kulluk bilincini kaybetmeden Yaratıcımızı sevmeyi ve O€™nun isteklerini yerine getirmeyi hayatımızın gayesi haline getirmeliyiz.

Bu önemli konuda Zinde Sosyal GelişŸim DerneğŸini temsilen beni davetinizden dolayıAKRA FM kurucuları başŸta olmak üzere tüm AKRA FM çalışŸanlarına ve tüm dinleyicilerine sevgi, saygı ve hürmetlerimi iletirken söyleşŸimizi Muharrem Nureddin CoşŸan Hocamızdan bir aktarımla bitirmek istiyorum:"€œAllah rızasını kazanmada; tefekkürün yolunu açacak, feraset, basiret ve hikmete bizi taşŸıyacak, bir yol ve metod olarak, Kritik Analitik DüşŸünme sistemini hayat tarzı haline getirmeliyiz."€

 

Kaynak: zinde.info

 


 

 

KUR'AN'IN ANLAMIYLA BULUŞMAK

 

€œ Ey İnsanlar! Rabbinizden size bir öğŸüt, gönüllerde olan (kötü duygulara, batıl inançlara, dert ve sıkıntı)lara bir şŸifa, inananlara bir yol gösterici ve bir rahmet (olan Kur’n) gelmişŸtir.€

(Yunus Suresi/57. Ayet)

Üzerinde iyiden iyiye düşŸünmek, okumak, anlamaya çalışŸmak ve anladıklarımızla, öğŸrendiklerimizle amel etmek üzere indirilmişŸ olan Kur’n-ı Kerim€™i acaba ne kadar okuyoruz? Okuduklarımızı ne kadar anlamaya çalışŸıyoruz? Ve okuyup, anladıklarımızı ne kadar hayatımızda tatbik edebiliyoruz?

Acaba Kur’n-ı Kerim€™i okumak demek, sadece Arapça mübarek kelimelerini tekrar etmek mi demektir? Rabbimiz€™in İKRA emrinden kasdettiğŸi murad bu mudur?

Acaba Allah Teala Hazretleri Kur’n-ı Kerim€™i bize hatimler indirelim, sevap kazanalım diye mi indirmişŸtir?

Acaba Kur’n-ı Kerim, sadece mübarek gecelerde Cuma gecesinde, Berat kandilinde, Ramazan ayında okuyalım diye mi indirilmişŸtir?

Acaba Kur’n-ı Kerim€™e saygı göstermek demek, onu belimizden yukarıda tutmak, onu duvarda işŸlemeli örtüler içinde muhafaza etmekle mi hasıl olur?

Yoksa Rabbimiz bu kitabı ölülerimizin ardından okuyalım diye mi indirmişŸtir?

Yoksa Kur’n€™a dokunursak çarpılır mıyız?

Kur’n-ı Kerim€™e abdestsiz dokunabilir miyiz?

Acaba Kur’n-ı Kerim bizim kutsal kitabımız olmasının öncesinde kılavuz kitabımız değŸil mi?

Kur’n-ı Kerim sadece hocalar mı anlayabilir? Biz anlayamaz mıyız? O zaman neden,

€œAndolsun ki, biz, Kur’n€™ı düşŸünüp öğŸüt almak için kolaylaşŸtırdık. Hani düşŸünüp öğŸüt alan (yok mu?)€ (Kamer Suresi/17.Ayet) buyuruluyor?

Türk halkının % 94€™'ünün evinde Kurân-ı Kerim varken, % 78'€™inin evinde meal ya da tefsir varken, 1/3'€™i Arapça orijinalinden okuyabiliyorken, acaba neden sadece ve sadece % 5'€™i Kur’n€™ı anlamanın gayreti içerisinde kaynaklara başŸvuruyor? Oku emriyle başŸlayan kitap acaba neden okunmuyor?

Hayat kılavuzumuz kitabımızı gereğŸi gibi okumanın, okuduklarımızı anlamanın, anladıklarımızı ihlasla uygulamanın, uyguladığŸımız güzellikleri de tüm insanlara ulaşŸtırmanın idealiyle yola çıkan platformumuz bütün bunları yaparken olmazsa olmaz şŸartın bu dinin önderi Hz. Muhammed Mustafa€™ya (sav) tabi olmaktan geçtiğŸi bilinciyle hareket etmektedir. Çünkü Kur’n-ı Kerim€™i en iyi anlayan odur. Çünkü Kur’n-ı Kerim ona indirilmişŸtir. LJünkü o€™nun ahlakı Kur’n€™dı.

KAB Platformu tarafından, Kur'’n'€™ın indirilişŸ sebebinin ve Allah€™ın bizden muradının daha iyi anlaşŸılması için sade ve anlaşŸılır bir Türkçe ile yazılan ve uzun yılların emeğŸi ve birikimiyle Hasan Tahsin Feyizli tarafından hazırlanan Feyzü€™l Furkan Kur’n-ı Kerim Meali tavsiye edilmektedir.

€œ(Kurân) mübarek bir kitaptır ki, onu sana ayetlerini iyiden iyiye düşŸünsünler ve aklı olanlar öğŸüt (ve ibret) alsınlar diye indirdik. €œ ( Sad Suresi/29. Ayet)

Çarşamba, 18 Eylül 2013 12:51

RUHUN MAHİYETİ

alt

RUHUN MAHİYETİ

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır

֖teden beri ruhun mahiyeti hakkında söz söyleyenler bunu başŸlıca üç ayrı bakışŸ açısından düşŸünmüşŸlerdir. Bu da hareket, hayat ve idraktir. HerşŸeyden önce ruh bir hareketin başŸlangıcı olarak tasavvur edilmişŸtir. Bizzat harekete geçiren her hareket ettirici kuvvet bir ruh, her hareket eden şŸey de onun eseri kabul edilmişŸtir. Buna göre, hiçbir hareket yoktur ki, bir ruh ile ilgili olmasın. şžu kadar var ki, bizzat hareket ettirenler doğŸrudan doğŸruya, dolaylı olarak hareket edenler de yine dolaylı yollardan bir ruha bağŸlı sayılırlar. Bu anlamda ruh, kayıtsız şŸartsız kuvvet karşŸılığŸı bir mânâya gelir. İster yalın halde olsun, ister çok yönlü olsun, ister şŸuurlu, ister şŸuursuz olsun, ister iradeli, ister iradesiz olsun hadd-i zatında harekete geçirme özelliğŸi bulunan her kuvvet bir ruhtur. Frenkler dinler tarihiyle ilgili araşŸtırmalarda bu görüşŸe "Animizm" adını vermişŸlerdir. Lakin ruhun bu mânâsı genel değŸildir. Bu hareketi, iradeli hareketlere tahsis edecek olursak, o zaman ikinci ve üçüncü mânâlara benzer veya eşŸdeğŸer veyahut daha özel bir amelî ve ahlâkî ruh mânâsı ifade etmişŸ oluruz. Çünkü iradeli hareket, hayat ve idrak ile eşŸ anlamlı, hatta onlardan daha fazla özelliğŸe sahiptir.

İkinci olarak ruh, bir hayat kaynağŸı olarak tasavvur olunmuşŸtur ki, bu birinciden daha özel bir anlayışŸtır. Zira hareket, hayatın belli başŸlı şŸartlarından sadece biridir. Her hayatta bir hareket vardır. Fakat burada hayattan maksat genel anlamda canlıların sahip olduğŸu hayattır. Çünkü bitkilere ait hayata hayat denmesi bu mânâya uygun olduğŸundan değŸildir. Zira bitkilerin hayatında bir yerden bir yere kitle halinde hareket yoktur. En meşŸhur mânâsıyle ruh denilince işŸte bu hayat kaynağŸı anlaşŸılır ve ruh bizatihi mevcut ve bizatihi canlı bir kaynak olmak üzere tarif olunur ki, RâğŸıp da bunu ifade etmişŸ demektir.

Üçüncü olarak ruh, gerek cüz'î, gerek küllî bir idrak mebdei (noktası) olarak kabul olunmuşŸtur ki, bu da ikinci görüşŸten daha özeldir. Zira hayat idrakin şŸartlarından biridir. Daha doğŸrusu idrak dediğŸimiz şŸey, algılama derecelerine göre hayatın bir eseridir. Demek ki, idrak sahibi her ruh canlıdır ve her canlı kendi kendine hareket etme güç ve kabiliyetine sahiptir. Bununla beraber her hareket edenin veya hareket ettirenin bu anlamda canlı olması lazım gelmeyeceğŸi gibi, her canlının da idrak sahibi olması göz önünde bulundurulacak bir noktadır. Bu suretle ruh veya canlı denildiğŸi zaman şŸuurun ilk mertebesinden akla ve kudsî kuvvete varıncaya kadar derece derece farklı mertebeleri yüklenebilen ve vücudun aslî ve gölgesel ikiliğŸini içine alan şŸuur ve idrak kaynağŸı kastedilir ki, bazılarına göre irade ve kendi kendine hareket etmek gibi hususlar bunun teferruatından sayılır. Bununla beraber duygu ve şŸuur, ruhun en genel belirleyici özelliğŸidir. İrade ve hareketin yalnızca şŸuura bağŸlı özellikler olduğŸu da göz önünde bulundurulmalıdır. Bu takdirde akıl, ruhun en ileri ve en mükemmel görünümü olmuşŸ olacaktır. Halbuki iradenin şŸuur veya akıl beraberliğŸi kabul edilse bile, bedende olan öteki belirtilerden daha üstün bir değŸere sahip bulunduğŸunda şŸüphe yoktur. Akla mahkum iradeler bulunduğŸu gibi, şŸehvet ve heveslere mahkum akıllar da vardır.

ޞu halde ruh denildiğŸi zaman his ve şŸuur, akıl ve idrak güçlerinden başŸka irade gücü gibi özellikleri de içine alan daha genişŸ ve etraflı bir hayat cevheri anlaşŸılmak lazım gelir. Gerçekte de ruh ilminden bahsedenler, ruhun hem nazarî, hem amelî kabiliyetlerini göz önünde bulundurmaya mecbur kalmışŸlardır. Asrımızın ruh ilmi (psikoloji) kitaplarında şŸuur, ruhun en umumî hadisesi kabul olunmaktadır. Bununla birlikte ruhî kuvvetler: Acı duyma, tad alma, hoşŸlanma ve nefret gibi duyusal kuvvetler; idrak, düşŸünce, tasarı ve tasavvurlar gibi zihinsel ve aklî kuvvetler; istek ve irade gibi harekete geçirici kuvvetler olmak üzere başŸlıca üç ana kuvvenin kaynağŸı olarak düşŸünülmektedir. O halde kendine mahsus anlamıyla ruh denilirken kendiliğŸinden hareket edebilme, daha doğŸrusu kendi kendini hareket ettirebilme, canlılık ve idrak gibi özelliklerin üçü birden göz önünde bulundurulmalıdır. Yani ruh, hayatın da, hareketin de, idrakin de esas sahibi olan bir varlıktır. EğŸer hayat kelimesi, sadece bir yönü ile alınmayıp bu üçünün de temsilcisi olarak alınacak olursa, o zaman bizatihi mevcut ve lizatihi canlı şŸeklinde tarif aynı mânâyı ifade ederek, en özel anlamıyla ruhun en aşŸağŸı mertebesini göstermişŸ olur. Aslında biz, duyu organları gelişŸmişŸ yüksek canlılarda ve bilhassa insanda bu üçünün birleşŸtiğŸini görüyoruz. şžu halde herkesin bildiğŸi ve anladığŸı meşŸhur şŸekliyle ruhun en alt seviyedeki mânâsı canlılık olarak kabul edilir ve her kuvvete de ruh denilmez. Hayatın anlamı ne kadar yükselirse, ruhun mânâsı da o ölçüde yükselmişŸ olur. Daha doğŸrusu ruh ne ölçüde yükselirse hayatın mânâsı da o ölçüde yükselir ve özellik kazanır.

Genel anlamıyla ruhun, katı ve hareketsiz olan maddeye zıt bir varlık olduğŸu açıktır. En ilkel şŸekliyle madde ruhsuz bulunabilir, fakat bu mânâda ruhsuz bir cisim var mıdır? Bu husus münakaşŸa edilebilirse de ilkel maddeden meydana gelmişŸ olan her cisim terkibi ve teşŸekkülü bakımından bizzat bir kuvvete ve bir ilk harekete sahip olmak durumunda bulunduğŸundan her cisimde, genel anlamda bir ruh zaten var demektir. Fakat özel anlamda ele alındığŸı zaman, ruhsuz cisimlerin varlığŸından şŸüphe etmeyiz. Zira nice canlıların, ruhtan ayrıldığŸı zaman öldüklerini görmekteyiz. Demek ki ruhun cisimden ayrılmasıyla ayrıcalık kazanacağŸı şŸüphe edilecek bir şŸey değŸildir. Fakat esas itibariyle ruhun öz cevheri ile maddenin öz cevheri birbirinden apayrı varlıklar olarak âlemde iki ayrı cins cevher var mıdır? Yoksa maddenin cevheri ruhun cevherine veyahut ruhun cevheri maddenin cevherine râci olmak üzere yalnızca bir tek çeşŸit cevher mi vardır? Yani kâinat âleminden cisimlerin cevheri büsbütün kaldırıldığŸı farzolunsa, ruhlar da ortadan kalkar mı? Yahut aksine ruhun cevheri ortadan kalksa, maddî cisimler de büsbütün yok olur, ortadan kalkar mı? Yoksa birisi diğŸerinden ayrı olarak varlığŸını sürdürebilir mi?

Felsefe dalında her birinin taraftarı ve savunucuları bulunan çeşŸitli nazariyelerden şŸimdilik vazgeçerek şŸu kadarını söyleyelim ki ruhun, cevheri ve öz varlığŸı ne olursa olsun, nev'inin hakikatı, hatta bir tek nevi içinde çeşŸitli mertebeleri bulunduğŸu şŸüphe götürmez bir gerçektir: İnsanların diğŸer canlılardan farkı, ruhlarının kendi nev'ine mahsus özelliğŸinden dolayı olduğŸu gibi, beşŸerin çeşŸitli sınıf ve fertleri arasındaki fark da en azından ruh mertebelerinin çokluğŸunu göstermektedir. Genellikle Peygamberler ise derece farklarıyla birlikte, Âdem kıssasından anlaşŸıldığŸı üzere, ilk fıtrata nazaran, beşŸer nev'i içinde Allah'ın halifeliğŸine mazhar olmuşŸ yüksek bir ruh derecesine sahip kimselerdir. Bu yüzdendir ki, âdeta kendi nevilerinin üstünde sayılabilecek bir ayrıcalıkları vardır. Bu yüksek ruh asaletine sahip bulunmalarının yanında ilâhî te'yide de mazhar olmaları onları, hem bilgi ve idrak yönünden, hem de tasarruf gücü demek olan iradeyi harekete geçirme yönünden ve bazan ikisiyle birden ruh mertebelerinin en yücelerine erişŸtiren tecellilere mazhar kılar. Bu tecellilerden her biri, beşŸerin alışŸılmışŸ ruhî davranışŸlarından çok farklı ve üstün özellikler taşŸır. İşŸte bu özellikler o peygamberlerin, çeşŸitli kademelerde mucizelerini meydana getirirler. Bundan dolayıdır ki, peygamberlere mahsus bilgiler, beşŸer aklının tekrara ve tecrübeye dayalı olarak elde ettiğŸi alışŸılmışŸ bilgi ve idraklerin üstünde bir ilim, tasarruflarında da yine normal insanların sahib olabildikleri tasarrufun üstünde bir kudret ve irade zuhur edegelmişŸtir. Bunun için ruhların bizzat Allah'a izafetle sonuçlanan alışŸılmışŸ ve alışŸılmamışŸ bütün güçlerini, çeşŸit ve mertebelerini bir bütün olarak dikkate almayanlar veya alamayanlar, ruhun en yüksek mertebesini aklın en aşŸağŸı mertebesi açısından ele alarak, harika denilen garip ve nadir olayları, daima alışŸılmışŸa şŸartlanmışŸ aklın en aşŸağŸı ölçüsüyle çözmeye çalışŸanlar, peygamberlerin mucizeleri karşŸısında hep inkâr ve te'vil yoluna sapmışŸlardır.

DiğŸer bir kısım insanlar da mucizeler nazariyesine sarılarak, genellikle aklın ve ilmin konusuna giren kesin gerçekleri inkâr etmeye ve görmezlikten gelmeye çalışŸmışŸlardır. Bunların birincisi ifrat, ikincisi ise tefrittir. YaratılışŸın bütün sır ve inceliklerini, ne tekdüze tekrarlara dayanan prensiplere bağŸlı olarak deneysel ilmin ve fennin belli sınırları içine hapsetmeğŸe hakkımız var, ne de aklın ve ilmin kural ve ilkelerini bir kenara iterek, herşŸeyi yalnızca harikalarla açıklamağŸa hakkımız vardır. İlmî araşŸtırmalarla ortaya konan yeni yeni buluşŸlar, ilmin ve fennin sonu olmayan bir genişŸliğŸe sahip bulunduğŸunu gösteriyor. Bu husus inkâr kabul etmez bir gerçektir. Ayrıca normal aklın, ilim ve fennin hiçbir zaman inkâr edilemiyecek değŸişŸmez ve kesin hakikatleri içerdiğŸi de bilinmelidir.

ޞunu da belirtelim ki, sebeplilik (nedensellik) ve çelişŸmezlik kanunları işŸte bu çeşŸit hakikatlerdendir. Bilgi denilen şŸey, daha ziyade tekdüze tekrarlara bağŸlı olarak, deneme yanılma sonucunda teşŸekkül eder. Ancak kâinatta değŸişŸim ve gelişŸim denilen bir ilke daha vardır. Halbuki her değŸişŸim, ilk meydana çıkışŸında, normal dediğŸimiz tekdüze tekrara dayanan oluşŸlara karşŸı bir hamle ve bir isyan sayılır. Bu yüzden de bir harikuladelik ifade eder. Bunun için, ilmî sonuçlara dayanan imanın yanında mucizeye dayanan imanın, irade olayı açısından çok önemli bir yeri vardır. Çok zamanlar görülmüşŸtür ki, ilim adamlarının kendi konuları dışŸındaki işŸ ve çabalarda iradeleri oldukça zayıftır, hatta büsbütün yok denilecek kadar azdır. Kendi tecrübemize dayalı olarak elde ettiğŸimiz bilgiler, bizde irade olayının teşŸekkülüne ve güçlenmesine katkıda bulunmuyorlar. Buna karşŸılık hiçbir ilmî ölçüden haberi olmayan bazı cahiller, ilim adamlarının göze alamayacağŸı işŸleri yapabilecek güçlü iradeler gösteriyorlar. Bu husus nazarî olarak herkesçe kabul edilse bile tatbikatta iradenin, hiçbir bilgiye ihtiyaç göstermeyen imandan kaynaklandığŸı ve oradan kuvvet aldığŸı gözleniyor. Bu da normal ilmin sonuçlarına inanmaktan değŸil, mucizeye inanmaktan doğŸuyor. İslâm dini, bu hakikati tesbit ve ahlâkı yüceltmek için, ilmin ve aklın kurallarına önem vermekle beraber, imanı gerektiren mucizelere de yer vermişŸtir. Bu sebeple hakikî din adamlarının bilgileri, kendi iradelerini zayıflatmaz. Onlar ilmin ve aklın alanına giren konularda normali kabul ederler, olağŸanüstü hallerde mucizeye de inanırlar. Normal insanların sevindikleri konularda onların korktuğŸu ve endişŸeye kapıldığŸı, halkın üzülüp ağŸladıkları noktalarda ise onların ümide ve iyimserliğŸe kapıldıkları yönler bulunur. Hasılı insan ruhunda ümitsizlik ve korkuyu kısmen de olsa yok etmek için mucizelerin pek büyük etkisi vardır. Sırf aklî ve mantıkî düşŸünenlerin karamsarlıktan başŸka birşŸey göremedikleri kapkaranlık zamanlarda mucizeye iman, böyle ayrılık günlerinde parlayan sevgi güneşŸi gibi, azim ve iradeye musallat olmuşŸ karamsarlığŸın paslarını silip süpürmeye yeter de artar bile. Fakat şŸurası unutulmamalıdır ki, mucize ve harikalara iman, bir genel ilke gibi ele alınamaz. Zaten isminden de anlaşŸılacağŸı gibi, bunun yalnızca özel ve olağŸanüstü hallere mahsus bir ilke olduğŸu kesindir. Normal haller için aslolan aklın ve ilmin kurallarıdır. Ne dine, ne ilme önem vermeden, her an harika peşŸinde koşŸanlar ve daima yeni görüşŸ ve fikirlerle yaşŸamak isteyenler, hiçbir zaman ilkellikten kurtulamazlar ve insanlar arasında bağŸlantı sağŸlayan sosyal kurallar ve ahlâkî kaideler bırakmayacak kadar cahil, sapık, başŸıbozuk ve başŸtan çıkarıcı bir hayat tarzına mahkum olurlar. Bundan dolayıdır ki, Kur'ân mucizesiyle ortaya konmuşŸ bulunan cihanşŸumul hükümler ve doğŸrular, kevnî mucize denilen öteki harikulâde (olağŸanüstü) olayların üstünde bir anlam ve değŸer taşŸırlar.

İşŸte peygamberlerin ruhları, mertebelerine göre bu iki cihetle özel olarak ilâhî desteklere mazhar kılınmışŸlardır. Bu ilâhî desteğŸin dışŸ görüntülerinden birisi de onların ahlâklarıdır. Onların ruh mertebeleri, ahlâk bakımından ismet (günahsızlık) derecesine sahiptir. Bundan dolayıdır ki, İslâm inancı açısından peygamberlerin hepsi, çirkin ve alçaltıcı huy ve hareketlerden uzak ve yüce şŸahsiyetlerdir. Gerçi onlar için de beşŸeriyet gereğŸi bazan zelle (ayak sürçmesi) ve hata mümkündür. Fakat onda ısrar ve istikrar (devamlılık) söz konusu değŸildir. Bu gibi şŸeyler Allah'ın yardımıyla hemen düzeltilir. Biz, eldeki Tevrat ve İncil nüshalarında geçmişŸ peygamberlere isnat edilen birtakım günah ve kabahatların, tahrifler sonucu olduğŸundan şŸüphe etmeyiz.

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Hak Dini Kur'an Dili, Bakara Suresi 87. ayetinin tefsirinden alınmışŸtır.

Çarşamba, 18 Eylül 2013 10:06

KUR'AN-I KERîM'İN HAYAT TASAVVURU

alt

Kur'an-ı Kerim'i insan hayatının belirli bir boyutuna inhisar ettirme çabası, her şŸeyden önce Allah (cc), insan ve evren arasındaki ilişŸkilerin kapsamıyla bir tekabüliyet sorunu yaşŸayacaktır. Öte yandan bu inhisar ettirme çabasının, insanı, kısırlaşŸtıracak denli bir boyutsuzlukla karşŸı karşŸıya getirdiğŸini zaten modern zamanlarda tecrübe etmişŸ durumdayız. Batı'daki Rönesans, reformlar ve aydınlanma düşŸünceleri ile kilise arasındaki gerilimin, son kertede Tanrı'ya hayattan el çektirmesi ile sonuçlanması, insan için hayatın birçok alanında vakum üretmişŸti. BaşŸlangıçta bu vakumun hümanist bir temelde insani imkan ve enstrümanlarla doldurularak Tanrı yerine ikame olması beklenmişŸti. Erken modernleşŸme teorileri de insanın bilgisiyle keşŸfettiğŸi alanlar genişŸledikçe, Tanrı'nın alanının daralacağŸını öngörmekteydi. Daha sonraki süreçte dünya ölçeğŸinde meydana gelen olaylar, doğŸrusu Tanrı'ya tekrar çağŸrı yapan imalar taşŸımaktaydı.

Aydınlanma'nın rasyonel bireyi, içinde gizem, sır, mistik ve mitikliğŸin olmadığŸı bir kozalite içerisinde tanımlanmışŸtı ve doğŸrusu oldukça da heyecan vericiydi. Fakat geldiğŸimiz noktada, batılı sosyologların ortak kanaati de odur ki, bu birey iflas etmişŸtir. Nitekim yeni dini hareketler adı altında dünyada boy gösteren olaylar, bunun üzerine oldukça bereketli malzeme taşŸırlar. Fallar, burçlar, gizemler, mitler, eskiden hurafe denilerek ötelenmeye çalışŸılan geleneksel dini anlayışŸlara rahmet okutacak mebzuliyette insan hayatında yer almaya başŸlamışŸlardır. İnsanlar, Tanrı'nın kilise ya da cami köşŸelerinde, insanın acziyeti ve inlemelerine bigane kalmasından memnun değŸildir ve O'nu tekrar hayatına geri çağŸırmaktadır aslında. Sorun; falların, burçların, çağŸdaşŸ hurafelerin, gizemlerin, mitlerin sahte tanrılarının insan hayatını dinamitlemeden önce, gerçek Tanrı ile hayat içerisinde interaktif bir ilişŸkiye girebilmektedir. (Çünkü Tanrı da tabiata, dünyaya ve tarihe müdahildir.)

Hayatın Limit(sizliğŸ)i:

İnsanın kompleks bir yapıdan oluşŸtuğŸunu söylemek, aynı zamanda onun çok boyutlu olduğŸunu ve bu boyutlar arasında girift bir ilişŸkiler ağŸının bulunduğŸunu da ifade etmek demektir. Hem insanın sahip olduğŸu kapasite ve aidiyetler, hem de insanı çevreleyen objeler ve onlarla ilişŸkiler, insan hayatının bu giriftliğŸinin çok boyutlu niteliğŸini anlatmak açısından iki temel noktadır. İnsanın cinsiyeti, yaşŸı, bedensel durumu, doğŸduğŸu yer, yaşŸadığŸı mekanı vb.nin yanı sıra kabilesi, milleti, sosyal sınıfı da "insan" kavramını çeşŸitlendirmektedir. ֖te yandan toplum, ekonomi, kültür, çevre, fizik gibi insanı çevreleyen unsurlar da insan boyutlarının çeşŸitlenmesine katkıda bulunurlar. İnsanı bu farklılıkları ve boyutları içerisinde doğŸru olarak okuyabilmek ve taşŸıyabilmek, aynı zamanda gündelik olayların sağŸlıklı analizi açısından da elzemdir.

Tam da bu noktada Batı ve İslam düşŸüncesinde insan tanımlarına dair bir küçük kıyas verelim. Batı düşŸüncesi içerisinde gelişŸtirilen "Homo-economicus", "Homo-Religious" vb. insan tanımları, aslında insanın farklı boyutlarının her birini diğŸerinden bağŸımsızlaşŸtırarak ele alan tanımlardır. Yine mesela insanın "alet yapan", "düşŸünen", "politik" bir hayvan şŸeklinde nitelenmesi, temelde aynı zafiyeti taşŸıdığŸı gibi, daha da ötede insanı salt biyolojik bir mekanizmaya indirgeyerek "hayvan"la eşŸitlemektedir. Halbuki insan; iradesi, aklı ve değŸer üretimi ile hayvandan asli biçimde farklılaşŸmaktadır. Biz ise insanı ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel vb. boyutları olan bütünsel bir varlık olarak görmekteyiz ki, O, Adem'in çocukları olarak "EşŸref-i mahlukat" olmaya da "Esfel-i Safilin" olmaya da uygun potansiyeller taşŸır. Batı düşŸüncesindeki insan tanımlarında, insanın farklı boyutları birbirinden bağŸımsızlaşŸtırılarak belirli alanlara inhisar ettirilirken, İslam düşŸüncesi insanın farklı boyutları arasındaki giriftliğŸe ve ilişŸkilere dikkat çekmektedir. Aslında burada "pagan" ve "tevhid" anlayışŸının izlerini sezmek mümkündür.

 

Biz ara başŸlıkta geçen "hayatın limit(sizliğŸ)i" kavramsallaşŸtırması ile insan hayatının çok boyutlu kapsamlılığŸına ve bu boyutlar arasında karşŸılıklı etkilere dayanan girift ilişŸkilerin olduğŸuna dikkat çekmek istiyoruz. Böyle bir dikkat çekişŸin temel sebebi de, insana külli hakikat konusunda bir yön gösterme ve perspektif belirleme iddiasında olan dinin ve onun somutlaşŸmışŸ biçimi olan kutsal kitabın ve özelde Kur'an-ı Kerim'in, insan hayatına tüm boyutlarıyla değŸinmesinin bir zorunluluk olduğŸunu belirtmektir. şžayet bir ilahi vahiyden bahsediyorsak, bunun her şŸeyden önce bir Tanrı-insan hiyerarşŸisine dayanması ve insana tüm boyutlarıyla değŸinmesi gerekmektedir. Bu açıdan Kur'an-ı Kerim'in aynı zamanda bir hayat kitabı olduğŸunu; hayata dair bir felsefe, perspektif ve ufuk gelişŸtirdiğŸini görebilmek önemlidir.

 

Kur'an-ı Kerim'in Hayatı KavrayışŸı:

 

Batı düşŸüncesi içerisinde gelişŸtirilen "Homo-economicus", "Homo-Religious" vb. insan tanımları, aslında insanın farklı boyutlarının her birini diğŸerinden bağŸımsızlaşŸtırarak ele alan tanımlardır. Yine mesela insanın "alet yapan", "düşŸünen", "politik" bir hayvan şŸeklinde nitelenmesi, temelde aynı zafiyeti taşŸıdığŸı gibi, daha da ötede insanı salt biyolojik bir mekanizmaya indirgeyerek "hayvan"la eşŸitlemektedir.

 

Kur'an-ı Kerim'in yirmi üç sene gibi bir zaman süreci içerisinde inzal olduğŸu sıklıkla söylenen bir gerçeğŸi yansıtmaktadır. Bu cümlenin kanaatimizce en anlamlı vurgusu, Kur'an-ı Kerim'in mesajları ile toplumsal anlayışŸ ve değŸişŸimler arasındaki paralelliklerdir. Dolayısıyla Kur'an ile hayat arasında diyalojik bir ilişŸki söz konusudur. Nitekim biz bunu Hz. Peygamber'in (s.a.s.) hayatında izleyebiliyoruz. Aliye İzzetbegoviç'in "Kur'an'ın bütün tefsirleri, onun Hadis'e yani hayata başŸvurulmadan anlaşŸılmaz olduğŸunu göstermektedir" (İzzet Begoviç, 1994; 239.) sözü bu bağŸlamda önemlidir.

 

Yukarıda zikrettiğŸimiz önermelerin birkaç noktaya gönderme yaptığŸını söyleyebiliriz. ֖ncelikle Kur'an, hayatın dekoderidir. O, kıyamete kadar geçerli olan evrensel prensipleri ihtiva ederken, bu prensiplerin tarihsel süreçte ve hayatın formları içerisinde bir açılımı söz konusudur. Dolayısıyla o, sadece bir dönemin hayatını değŸil, hayatın tüm dönemlerine yol gösterecek bir potansiyele sahiptir. İnsan hayatını tüm boyutlarıyla kuşŸatıcıdır ve hiçbir boyutunu dışŸarıda bırakmaz. Hayat da Kur'an-ı Kerim'in hem tarih üstü hem de tüm tarihsel dönemler boyunca bir açılım zeminidir.

 

Bu bağŸlamda Kur'an-ı Kerim'in zamana dayanıklı olduğŸunu söylemek mümkündür. Dolayısıyla Kur'an-ı Kerim zaman içinde tüketilemez. Bu bağŸlamda tarihsel kimi düşŸüncelerin özelde Kur'an-ı Kerim'i zaman açısından sorunsallaşŸtırıcı yaklaşŸımları, zımnen onun hayata dair yetersizliğŸini iddia etmişŸ olmaktadır. DiğŸer yandan insanlığŸın bilgi birikiminin Kur'an'ı aşŸacağŸına/aşŸtığŸına olan vurgular da gerçeğŸi yansıtmamaktadır. Gerçekte Davies'in de belirttiğŸi gibi, "Bilginin birikimi, hiçbir zaman kavramların anlamını tüketemez." (Davies, 1996; 85.) Bu açıdan da Kur'an hayatı kavramaktadır.

Kur'an-ı Kerim, insana hayata bakışŸta bir pespektif ve ufuk kazandırmak niyetindedir. O, hiçbir zaman insanı detaylarda boğŸmaz. Tam tersine hayatın anlamını; hayata, insana, topluma, evrene nasıl bakılması gerektiğŸini anlatır. Tanrı-insan, insan-insan, insan-çevre gibi temel unsurlar arasındaki ilişŸkileri ve hiyerarşŸileri kurar.

Kur'an-ı Kerim, insana hayata bakışŸta bir pespektif ve ufuk kazandırmak niyetindedir. O, hiçbir zaman insanı detaylarda boğŸmaz. Tam tersine hayatın anlamını; hayata, insana, topluma, evrene nasıl bakılması gerektiğŸini anlatır. Tanrı-insan, insan-insan, insan-çevre gibi temel unsurlar arasındaki ilişŸkileri ve hiyerarşŸileri kurar.

şžunu çok iyi bilmekteyiz ki; objeler dünyasının kendinden menkul bize sundukları bir anlam yoktur. EşŸyadan hareket, son kertede bir materyalizm ve hedonizm üretmektedir. Kur'an-ı Kerim, ancak Allah'ın (cc) ezeli ve ebedi varlık olduğŸunu; insanı ve evreni yarattığŸını, kulluğŸun insana temel bir görev olarak yüklendiğŸini; ölümden sonra bir hayatın varlığŸını belirtmektedir. Bu çerçevede dünya; ahireti kazanmanın bir imkanı ve geçici bir konaklama yeridir (Bakara, 36). Hayat; ancak tümüyle Allah'a (cc) vakfedildiğŸi asli anlamına uygun yaşŸanır. Bunun dışŸındakiler "aldatma", "iğŸva" ve "geçicilik" ֖te yandan Kur'an-ı Kerim, insanın üzerinde yaratıldığŸı "fıtrat" bağŸlamında onu okumakta, fıtratıyla paralel bir hayat tasavvuru sunmaktadır.

Kur'an-ı Kerim'in Hayat Tasavvuru:

"Hayat" kavramı üzerinde yapılan tartışŸmalardan en önemlisi, onun sınırlarına dair olandır. İnsan doğŸduktan itibaren bir hayata gözlerini açar ve somut olarak bir tek hayatı yaşŸamaktadır: Dünya hayatı. şžayet dünya, yegane hayat olarak algılanırsa, dünyaya ve hayata bakışŸ ona göre olacaktır. Bu algılayışŸın somut neticesi, hazza dayalı, insanın tamamen doruk noktasına kadar arzularının tatminini amaçlayan bir hayat yaşŸamasıdır. Kadim gelenekler ve dinler, genel olarak ölümden sonra bir hayatın olduğŸuna vurgu yaparak, hayatın süresini oldukça uzatırlar. LJünkü bu ebedi bir hayattır. Ahiretin varlığŸı direkt olarak birinci elden, dünya hayatını bir "imtihan" statüsüne kavuşŸturur. Böylece dünya hayatı uhrevi hayatın bir imkanı olarak ortaya çıkmaktadır. Her iki hayat arasında bir süreklilik bulunmakla birlikte, dünya hayatının anlamı, içeriğŸine yönelik bir perspektif, Kur'an-ı Kerim'in insana kazandırmaya çalışŸtığŸı bir çerçeve olarak görülebilir. Kur'an, dünya hayatının geçiciliğŸinin öncelikle altını çizerken, ahireti kalıcı bir yurt, varılacak yegane mekan olarak öne çıkarmaktadır (Bakara, 36-40).

 

Doç. Dr. Mustafa Tekin

 

alt

 

 

 

 

M.Es'ad Coşan (r.a),İslam Dergisi Başmakaleleri Mart 1984

 

KUR'AN-I KERîMİN ÖОRENİLMESİNDE DİNAMİZM

Kur'ân-ı Kerîm, hiç şüphesiz, hepimizin baş tacıdır; çünkü yüce Rabbimizin bize gönderdiği kitabıdır. Ne büyük şŸeref, ne tatlı bir iltifat ve mazhariyet! Bizim o padişŸahlar padişŸahının bu şŸahâne fermanını, defalarca öpüp başımıza koymamız, yüzümüze, gözümüze sürmemiz, ona en büyük saygıyı göstermemiz icap eder.

Onda eski ümmetlerin ibretleri, geleceklerin haberi vardır. Onun içinde bize yöneltilmişŸ emirler, yasaklar bulunuyor. Biz ancak onları en iyi tarzda öğŸrenip tamı tamına uyguladığŸımız zaman Hakk'ın rızasına erişŸebiliriz. Hiçbir kaçamak imkânı yoktur, tembelliğŸin hiçbir mazereti olamaz. Ruhumuzun, bedenimizin, maddî ve mânevî rahatsızlıklarımızın devası, çaresi Kur'an'dır. Fert, aile, cemiyet, ümmet ve nihayet bütün insanlık ona uyulduğŸu zaman huzura ve mutluluğŸa kavuşŸabilecektir; çağŸımızın buhranlarına reçete Kur'an'dır.

Bu kadar kıymetli, dünya ve âhiretimiz bakımından bu derece ehemmiyetli bir kitabı acaba bu mevki ile mütenasip öğŸretip öğŸreniyor muyuz? Maalesef hayır. Kur'an evlerimizde garip garip, boynu bükük durur; yeni nesillerin anlayacağŸı doyurucu tefsirler yoktur, kütüphanemizin raflarında tefsir kitapları toz tutmuşŸtur. Birçok müslüman onu yüzünden bile okumasını beceremez; okuyanların çoğŸu tertil ve tecvide, tâzim ve tebcile riayet etmez veya iyi okursa da içindeki ahkâmı bilmez, çoğŸumuz ise İslâmî emirlere uymaz, Kur'ân-ı Kerîm'e zıt bir hayat tarzı sürdürürüz. Büyük alim Hasan-ı Basrî (rha.) diyor ki:

"Kur'ân-ı Kerîm, ahkâmına uyulsun, kendisiyle amel olunsun diye indirilmişŸtir. Halbuki şŸimdi halk onun sırf kıraat ve tilavetini amel edinmişŸ."

MeşŸhur sahabî Abdullah b. Mes'ud'dan da böyle bir ifade rivayet edilir. Demek ki söze takılıp kalmak, öze inmemek, ana gayeyi unutup detayla oyalanmak, lafa dalıp icraata, çalışŸmaya, emrin gereğŸini îfâya, eyleme geçmemek eski, yaygın, çirkin ve çok tehlikeli bir hastalık. Bu hastalıktan kendimizi kurtarmak zorundayız sevgili okuyucular! MeşŸhur mutasavvıf alim Ebu Abdurrahmân Muhammed b. Hüseyin es-Sülemî (v. 412/1021) bu mevzuda çok dinamik, çok değŸerli bir metot zikrediyor ve diyor ki:

"Bize ilim öğŸreten üstatlarımız rivayet ettiler ki onlar, on âyet-i kerîme (veya bir aşŸr-ı şŸerîf) öğŸrendiler mi, asla daha öteye geçmez, önce o on âyet ile amel ederler, sonra öğŸrenmeye devam ederlermişŸ. Biz de o usulü takip ettik. Bu yolla Kur'ân-ı Kerîm'i ve onunla ameli (ahkâmına ittibayı) birlikte yan yana öğŸrendik."

Cehalet felakettir, amelsiz ilim ise vebal sayın okuyucular! Silkinelim, atalet ve cehaleti yenelim; Allahu Teâlâ'nın aziz kitabını yeni bir şŸevkle, aşŸır aşŸır, deste deste, sözünü belleyip, ahkâmını tatbik ede ede bağŸrımıza basalım, başŸımıza taç, hayatımıza rehber eyleyelim. Salahımız, felahımız, nusretimiz, izzetimiz, saadetimiz Kur'an'ı iyi anlayıp iyi uygulamaktadır.

--------------------------------------------------------------------------------

Dipnotlar
1. Yakın mânada bk. İbn Receb, Câmi'u'l-ulum ve'l-hikem, s. 343-344.
2. Bk. Mizzî, Tehzîbü'l-kemâl, trc. no: 3222; Zehebî, Tehzîbü't-tehzîb, trc. no: 317; K⺟if, trc. no: 2681; İbn Hacer, Takrîbü't-tehzîb, trc. no: 3271.

 

 

Salı, 17 Eylül 2013 17:51

Faydalılar

Ak Radyo
Helal ve SağŸlıklı Gıda Platformu
Kritik Analitik DüşŸünme
Kuranın Anlamıyla BuluşŸmak
Kutlu DoğŸum TV
Gençlik Spor ve İzcilik Kulübü
Sosyal GelişŸim DerneğŸi
İskenderpaşŸa
mec
Salı, 17 Eylül 2013 16:48

Bağış

Açıklama Kısmı

Salı, 17 Eylül 2013 15:00

Etkinlikler

Etkinlikler Bölümü Buraya...

Salı, 17 Eylül 2013 14:55

Bağış & Yardım

İhsan Çevre ve Gelişim Derneğimize yapacağınız bağış ve yardımlar için;

 

İHSAN ÇEVRE ve GELİŞİM DERNEĞİ

Albaraka Türk - Küçüksaat şubesi ADANA

İBAN NO: TR240020300001909268000001

Hesap No: 1909268-1

 

Salı, 17 Eylül 2013 14:49

Hakkımızda

İhsan Çevre Ve Gelişim Derneği olarak yaşanılabilir bir çevrede, geleceğine sahip çıkan, sorumluluk bilinci taşıyan, güzel ahlak sahibi, kendini ve yaradanını tanıyan, düşünen iyi insanların yetişŸmesine katkıda bulunmaya çalışıyoruz. Bu amaçla;

ÇEVRE DUYARLILIĞININ OLUŞTURULMASI VE ÇEVRENİN KORUNMASINA yönelik faliyetler,

KUR'AN'IN ANLAMIYLA BULUŞMAYA yönelik etkinlikler,

KRİTİK ve ANALİTİK DÜŞÜNMENİN ÖĞRENİLMESİNE yönelik eğitim faaliyetleri,

SAĞLIKLI YAŞAM BİLİNCİNİN KAZANDIRILMASINA yönelik çalışmalar,

GENÇLERE yönelik çalışmalar kapsamında;

Ağaç dikme organizasyonları, konferanslar, sağlıklı yaşam yürüyüşleri, yarışmalar, sivil toplum kuruluşlarını ziyaretler vb sosyal sorumluluk çalışmaları tertip etmekteyiz.

 

 

AĞAÇ DİKME ORGANİZASYONU

alt

 

 

SAĞLIKLI AİLE İLETİŞİMİ ÜZERİNE GENÇLERE, ANNE VE BABALARA YÖNELİK KONFERANSLAR

alt

 

 

ÇEKÜD (Çevre Kuruluşları Derneği) İLE BİRLİKTE DÜZENLENEN OKULLARDA ÇEVRE SİZSİNİZ KONULU RESİM VE PROJE YARIŞMASI

 

alt

 

KIZILAY'A KAN BAĞIŞI

 

alt

 

Sayfa 2 - 3