Çarşamba, Aralık 04, 2024
   
Yazı
Hata
  • JUser::_load: Unable to load user with id: 63

Cumartesi, 29 Mart 2014 19:33

6 ŞAPKALI DÜŞÜNME TEKNİĞİ

alt

6 ŞAPKALI DÜŞÜNME TEKNİĞİ (EDWARD D. BONO) KİTABINI OKUDUKTAN SONRA 6 ARKADAŞ SEÇİN.

HER ARKADAŞINIZA BİR ŞAPKANIN GÖREVİNİ VERİN.

BİR KONU BELİRLEYİN VE BU KONU ÜZERİNDE 6 ŞAPKALI DÜŞÜNME TEKNİĞİNİ KULLANARAK PRATİK YAPIN.

AŞAĞIDAKİ ŞEKLE BENZER ŞEKİLLERİ KAĞIDA ÇİZEBİLİR, SONRA HER ARKADAŞA BUNDAN BİRER KOPYA DAĞITIRSINIZ. HER ARKADAŞ SÖYLENENLERİ BAŞLIKLAR ŞEKLİNDE İLGİLİ ŞAPKANIN ALANINA NOT EDER.

SONRA DÖNÜŞÜMLÜ OLARAK HER ARKADAŞ FARKLI ŞAPKALARDA GÖRÜŞ BELİRTMEK ÜZERE 5 TUR YAPILIR.

MAVİ ŞAPKAYI KULLANAN KİŞİ YÖNETİCİ KONUMUNDA OLACAĞINDAN UYGULAMA SIRASINDA HANGİ ŞAPKANIN ÖNCE SÖZ ALMASI GEREKTİĞİNİ VE ŞAPKALARIN HANGİ SIRAYLA SÖZ ALACAKLARINI BELİRLEMEGÖREVİ VARDIR. BİR ŞAPKA KENDİ RENGİ DIŞINA ÇIKTIĞINDA MÜDAHALE ETME YETKİSİNE SAHİPTİR. BU YÜZDEN BÖYLE BİR UYGULAMADA MAVİ ŞAPKAYI KULLANACAK KİŞİNİN BU TEKNİĞİ BİLMESİ VE HAKİM OLMASI GEREKİR.

Örnek Soru: Faaliyetlerimize maddeten faydalı olması için yapacağımız kermes için Çakmak Caddesinin seçilmesi nasıl olur?

alt

Cumartesi, 29 Mart 2014 18:53

KAVRAMLARI SOMUTLAŞTIRMAK

alt

KAVRAMLARI SOMUTLAŞTIRMAK daha iyi anlaşılmamızı sağlar. Zaman ve iş gücü kaybını önler. Çözümü kolaylaştırır.

Cumartesi, 29 Mart 2014 11:10

TEK İLAHî DİN İSLÂM’DIR

altİslâm, Allah’ın yarattığı insanoğluna ilk insan ve ilk peygamber Adem aleyhisselam’dan son peygamber Muhammed aleyhisselam’a ve bunların arasında gelmiş geçmiş bütün peygamberlere gönderdiği ve kıyamete kadar gelecek bütün insanlar için geçerli olan yegane ve tek dinin adıdır. “İslâmiyyet”, son tevhîd dini olan, peygamberimize indirilen “İslâm Dini”ni ifade eder. Allah’ın İslâm’dan başka gönderdiği ve kabul ettiği başka bir din yoktur. Ama insanların kendi uydurdukları dinleri ile, kendilerine gönderilen peygamberlerinin aslı İslâm olan dinlerini bozmuş olanların bozuk dinleri var ki, bu dinler artık ilâhî olmaktan çıkmış, insanların uydurdukları din halini almış, adına da yahudilik ve hıristiyanlık denmiştir.Yahudilik ve hırsitiyanlık bu halleriyle Allah’ın gönderdiği din değildirler. Bu nedenle de İslâm son olarak peygamberimize gelmeden önce, kendilerine peygamberleri vasıtasıyla kitap gönderilmiş olanlara “ehl-i kitap”, yani  kendilerine Allah tarafından peygamberleri vasıtası ile vahiy indirilmiş, kitap veya sahife verilmiş kimselere denilmektedir. Adem aleyhisselam’dan sonra İsa aleyhisselam’a kadar kendilerine kitap veya sahife verilenler de genel olarak bu terkibin içine girmiş olsa da, bugün itibariyle “ehl-i kitap” tabiri sadece yahudi ve hıristiyanlar için kullanılmaktadır. Kur’an’da geçen bu tabir bazen sadece yahudileri içine alır, bazen sadece hıristiyanları, bazen de her ikisini muhatap alır. Kur’an’ın bütünü ise, hangi konumda olursa olsun, indiği günden itibaren gelmiş ve kıyamete kadar gelecek bütün insanlığı muhatap alır.
İslâm genel anlamda, Allah’a ve O’ndan gelenlere iman edip kayıtsız şartsız teslim olmaktır. Müslüman ise yüce Allah’ın gönderdiğine ve Resûlü Muhammed’in (sas.) bildirdiğine içtenlikle inanıp teslim olandır. Bütün ilâhî dinler, tevhid ve Allah’a teslimiyet itibariyle aslında İslâm ise de, hepsinin aslî özelliği değişikliğe uğramıştır ve gerçekliği kalmamıştır. Bundan dolayı Hz. Muhammed’in (sas.) getirdiği İslâm, Allahu Teâlâ’nın gönderdiği en son tevhid dinidir. İslâm/iyet, yalnız Allah ile kul arasında bir olay olmayıp sosyal ve hukukî esaslarıyla hem dünya hem de âhiret saadetini temin eden ve kaynağını Kur’an’dan alan ilâhî bir dindir. İslâmiyet, içine aldığı iman, ibadet, ahlâk, muâmelât ve ceza hükümleriyle bir bütündür. İslâm’ın esasları, tamamen Allah tarafından konulmuştur.
2-300x225
Kur’an bütün insanlığı muhatap alır, Kur’an ile insanlığın tek dini İslâm tamamlanmış, hayat tarzı olarak Allah bizim için İslâm’ı seçmiş ve İslâm ilahî din olarak son halini almış5/3, diğer peygamberler bir kavme veya bir beldeye gönderilirken, bir çok peygamber sadece İsrailoğullarına gönderilmişken, peygamberimiz bütün alemlere bir rahmet,21/107bütün insanlığa şahit,48/8 müjdeci ve  apaçık22/49uyarıcı bir peygamber34/28 olarak gönderilmiştir. Böylece diğer bütün peygamber ve kitapların geçerlilik süresi dolmuş, aslı ilâhî olsun olmasın bütün dinlerin hükmü kalmamıştır.
“Şüphe yok ki Allah katında hak din İslâm’dır. Ancak kitap verilen yahudi ve hıristiyanlar, kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki ihtiras yüzünden ayrılığa düştüler.3/19 Ey Muhammed! Buna rağmen din işlerinde kimler seninle tartışmaya girişirlerse de ki: “Ben, bana uyanlarla birlikte kendimi Allah’a teslim ettim.” Kendilerine kitap verilenlerle, ümmîlere, yani kitabı olmayanlara/müşriklere de ki: “Siz de İslâm’ı kabul ettiniz mi?” Eğer hakka teslim olup İslâm’a girerlerse, muhakkak doğru yolu bulmuş olurlar. Yok eğer yüz çevirirlerse, artık senin üzerine düşen ancak duyurmaktır.3/20 Allah kendisinden başka hiçbir ilâhın olmadığına şehadet etmiş bildirmiştir. Melekler ve adaletli ilim sahipleri de dosdoğru bu gerçeğe iman ve ikrar ile şehadet ettiler: O’ndan başka ilâh yoktur.3/18 Onlar Allah’ın seçtiği İslâm dininden başkasını mı arıyorlar? Halbuki göklerde ve yerdekilerin hepsi ister istemez O’na teslim olmuşlardır ve ancak O’na döndürülüp ötürüleceklerdir.3/83
Kur’an/İslâm geldikten sonra önceki din/kitap ve İslâm dışı ve karşıtı olarak çıkan bütün ideolojilerin hiçbir geçerliliği kalmamıştır. Çünkü İslâm’dan önceki dinler/kitaplar, birer kavme gelmiştir. Bunlardan elde bulunan Tevrat ve İncil de, hem sonraki asırlarda hatırlarda kalanlardan yazılmış hem de tahrif edilmiştir. Yahudi ve hıristiyanlar, Allah’a oğul isnad ederek şirke/küfre düşmüşler (5/17-18, 72-73; 9/30), yahudiler millî ilâh, hıristiyanlar da üçlü ilâh kabul etmişlerdir. Bundan dolayı da İbrâhimî, yani tevhide inacına dayalı din özelliğini kaybetmişlerdir. Yüce Allah cihanşümûl olarak bütün insanlara tevhid esası üzerine son olarak İslâm dinini/İslâmiyeti ve Kur’an’ı göndermiştir ki aslını aynen korumaktadır. Hıristiyanların, “Dinlerin kaynağı birdir; hangisi olsa Allah’a götürür.” şeklindeki diyalog çağrısında dinleri eşitmiş gibi göstererek, İslâm’ın özelliklerinden ve bilgisinden yoksun genç nesli hıristiyanlaştırmak veya hıristiyanca düşünmelerini sağlama çalışmaları vardır.Din bir tanedir, o da ilk ve son din İslâm’dır. Ancak İslâm’ı tebliğ için hıristiyan, yahudi hatta ateistle, yani her insanla diyalog kurulur.
De ki: “Allah’a, bize indirilen Kur’ân-ı Kerîm’e, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve torunlarına indirilene; Musa’ya, İsa’ya ve peygamberlere Rableri tarafından verilenlere inandık. Onlardan hiçbirinin arasında Peygamber olmaları bakımından ayırım yapmayız, hepsi de haktır. Biz yalnız O’na teslim olanlarız.”3/84 Kim artık son  hak din İslâm’dan başka İlâhî veya beşerî  bir din arar onları önemserse asla ondan
kabul edilmeyecek ve o, âhirette de hüsrana büyük zarara uğrayanlardan olacaktır.
3/85
3-300x152
Âyet-i kerîmedeki İslâm’dan maksat, en son gönderilen, 3/84. âyette geçtiği üzere, önceki ilâhî dinlerin esaslarını kabul eden, aynı zamanda dünya ve âhiret için gereken esasları bildiren, yani hem ibadetlerin, hem sosyal hayatın gereken prensiplerini gösteren sosyal ve evrensel ilâhî bir din ve ilâhî bir hukuk sistemidir. Mahiyeti bozulmuş veya insan ürünü değildir. Buna rağmen bundan başka bir din aranması Allahu Teâlâ yanında geçersizdir. Ancak Allah’ın dinini beğenmeyenler kendilerine uygun gelen bir sınıf (grup ve millet) dini icat etmeye veya İslâm’ı kendilerine uydurmaya çalışırlar; müslüman ancak İslâm’a göre müslüman olur. Bundan dolayı müslümanlar başka bir din/sistem, ideoloji aramaya yönelmezler. Aksi halde Allah’ın onaylamadığı, reddettiği bir şeyi onaylamış ve onu beğenmiş olurlar. Ancak bütün dinlerin üstünde olan İslâm’ı tebliğ için veya dünya işlerine ait meselelerde diğer dinlere mensup insanlar arasında diyalog yani konuşma, anlaşma ve tebliğ olabilir.
İman edip Resûl’ün hak olduğuna şahitlik ettikten ve kendilerine kitaplarında apaçık deliller geldikten sonra küfre sapan bir kavmi, Allah nasıl hidayete eriştirir ve muvaffak kılar?! Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.3/89
Allah, bu Kitab’ı sana, hak ve hakikatin ta kendisi ile dolu ve kendinden evvelkilerin asıllarını tasdik edici olarak indirdi. Bundan önce, insanları doğru yola götürmek için Tevrat’ı ve İncil’i indirmişti ve nihayet Furkân’ı, hak ile batılı ayırt eden Kur’an’ı da indirdi.3/3-4
Allah, İsrâiloğulları’ndan sağlam bir söz almıştı.5/12 Verdikleri kat‘î sözlerini bozmaları sebebiyle onları lanetledi ve kalplerini kaskatı yaptı. Onlar Tevrat’ta gerek Resûl-i Ekrem’e, gerek diğer ahkâma ait kelimeleri, yerlerinden kaldırıp değiştirdiler.4/46 Onlar uyarıldıkları şeylerden nasiplenmeyi de unuttular, terkettiler, hevâlarına tâbi oldular.5/13 Yine Allah, “Biz hıristiyanız.” diyenlerden de peygamberleri aracılığı ile bildirilenlere uymaları için sağlam söz almıştı; onlar da uyarıldıkları şeylerden nasiplenmeyi unutup bıraktılar5/14, böylece ahitlerini ve yaşantılarını bozdular. Her iki grup da kitaplarını tahrif edip kitaplarında müjdelenen son peygamberi de reddettiler. Dinlerini fantazi haline getirdiler.
4-300x225
Bütün bu anlatılanladan sonra, nasıl olur da hala İslâm’ın dışındaki herhangi bir dine “ilâhî” din denebilir? Eğer deniyorsa bunda bir art niyet ve ihanet kokusu sezilmez mi? İbrahim aleyhisselam yahudi ve hristiyan olmadığı halde3/67 nasıl olurda İslâm ve İslâm’ın kendilerine gönderilen şeklini bozarak icad ettikleri insan yapımı yahudilik ve hıristanlığa “İbrahimî dinler” denebilir?
Ey iman edenler! Eğer Kitab verilen hıristiyan ve yahudilerden herhangi bir gruba uyarsanız, onların İslâm’a aykırı hallerini ve yaşayış şekillerini, plan ve programlarını benimseyip kendinizi onlara benzeme ve beğendirme tavrına ve yarışına girerseniz, iyi bilin ki onlar, sizi ve neslinizi imanınızdan ve mânevî değerlerinizden koparıp, birbirinize hasım yapar, sonra küfre/kâfirliğe döndürürler.3/100 Siz, onların batıl ve hükmü kalkmış dinlerine uyuncaya kadar yahudi ve hıristiyanlar sizden asla hoşnut olmayacaktır. Resûlüm! Onlara de ki: “Allah’ın hidayeti olan İslâm doğru yolun ta kendisidir.”2/120
5
Peygamberimiz Rabbinden kendisine indirileni elçilik görevi gereği tamamen tebliğ etti, bildirdi. Ve hıritiyan ve yahudilere: “Ey Ehl-i Kitab! Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden sizlere de indirilen Kur’an’a inanıp hükümlerini uygulayıncaya kadar din namına doğru hiçbir temel üzerinde değilsiniz.” dedi.5/67-68Allah, bütün dinlerin üzerinde olduğunu göstermek için, Resûlü’nü, hem hidayet rehberi Kur’an ile hem de son hak din İslâm ile göndermiştir. Buna şâhit olarak da Allah yeter. Muhammed Allah’ın Resûlü’dür. Onunla beraber olan mü’minler, kâfirlere/İslâm karşıtlığı yapanlara karşı çok şiddetli, kendi aralarında ise çok şefkatlidirler.48/28-29
Selam hidayete, doğruya, doğru yola, İDEAL YOL’a tabi olanlara…[1]
Mahmud Salih
27/4/2012
Kaynak: www.kuranimiz.net

alt Geçen yıl, Çevre Kuruluşları Dayanışma Derneği (ÇEKÜD), İhsan Çevre ve Gelişim Derneği ve Keşşaf Gençlik, Spor ve İzcilik Kulübü Derneği işbirliği ile Adana ili Çukurova ilçesi Kurttepe mevkiinde toprakla buluşturduğumuz 1600 fıstık çamı hatıra ormanının bir kısmı yaz aylarında bilinmeyen sebeplerle yanmıştı.23 Şubat 2014 Pazar günü dernek üye ve gönüllüleri tarafından yanan ve kuruyan fidanların yerine 600 civarında fıstık çamı tekrar dikildi.

alt

Çalışmaya Orman İşletme Müdürü Muhammed Aslanhan,Adana ÇEKÜD temsilcisi Hüseyin Doğan ve çevre dostları katıldı.ÇEKÜD temsilcisi DOĞAN yaptığı açıklamada,ülkemizi daha yaşanabilir hale getirmek için çok ısrarlı ve gayretli çalışıyoruz,diktiğimiz fidanlar yansa da yerine yenilerini dikeceğiz,çünkü bu dünya bize emanet,çocuklarımıza daha güzel daha yeşil bir dünya bırakmak için çalışmaya devam edeceğiz.dedi.

Orman İşletme Müdürü Muhammet Aslanhan da “bu çalışmaların gönüllü insanlar tarafından yapılması çok önemli,bu çalışmaları önemsiyoruz,dedi.


          


                                                                                 alt

 

                                           alt

 

                                                                                        alt

 

 

                      EY İMAN EDENLER!

Allah’ın emrine uygun yaşayın.

Ey iman edenler! Allah’ın emrine uygun yaşayın ve O’na (ibâdet ve sâlih amellerle yaklaştırıcı, Hak ve rızasını kazandırıcak) ‘sebep ve yol’(lar) arayın. O’nun yolunda (malınızla, canınızla insanları kula kulluktan kurtarmak ve İslâm’ın hayatınıza hâkim olması için) cihad edin ki kurtuluşa eresiniz. (Maide/35)  

                                          KUR'AN'IN ANLAMIYLA BULUŞUYORUZ

                            ÖLÇÜ VE TARTIDA HİLE YAPANLARIN VAY HALİNE!

 

       Rahman ve Rahim Allah’ın Adıyla

  • “Allah’ın sana verdiği (her türlü) şeyde âhiret yurdunu da ara. Dünyadan (helalinden olarak) nasibini de unutma! Allah’ın sana iyilik ettiği gibi sen de iyilik et. (Emirlerine muhalefet ederek) yeryüzünde bozgunculuk (yapmayı) isteme! Çünkü Allah bozguncuları sevmez.” (Kasas/77)
  • Rabbinin rahmetini onlar mı taksim ediyorlar? Dünya hayatında onların geçimlerini biz taksim ettik. Bir kısmı diğer bir kısmını işçi edinsin (ve bir anlaşma ile birleşip birbirlerine işlerini gördürsün) diye birtakım derecelerle kimini, kiminin üstüne yükselttik. Rabbinin rahmeti, onların toplayıp yığdıklarından daha hayırlıdır. (Zuhruf/32)

 

  • Ölçü ve tartıda hile yapanların vay haline! Onlar insanlardan ölçüp aldıkları zaman, tastamam alırlar. Onlara (bir şey verirken) ölçtükleri veya tarttıkları zaman eksik yaparlar. (Mutaffifın/1)

                        

                    alt                              alt

 

 

                                                 alt

 

                                               alt

 

                          O’NUN (sav) AHLAKI KUR’AN’DI

 

  • İyaz ibni Hımar (ra) Rasûlullah (sav)şöyle buyurken dinledim dedi.

“Cennettekiler üç sınıftır: Adil ve başarılı devlet başkanı, akrabasına ve müslümanlara karşı merhametli ve yumuşak kalpli kişi ailesi kalabalık olduğu halde haram kazançtan uzak kalmaya çalışıp kimseden bir şey istemeyen adamdır. (Müslim Cennet 63)

  • Ebû Katâde radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Kıyamet gününün sıkıntılarından Allah'ın kendisini kurtarmasından hoşlanan kimse, borcunu ödeyemeyene mühlet tanısın veya ondan bir bölümünü indirsin." (Müslim, Ahmed İbni Hanbel)

  • Ebu Katade (ra)'den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu:

“Alışverişte çok yemin etmekten sakınınız. Çünkü o önce mala sürüm kazandırır fakat sonra hepsini mahveder, tüm kazancı siler süpürür.” (Müslim, Musakat, 132)

  • Abdullah b.Ömer radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Biriniz kardeşinin satışı üzerine satış yapmasın.”(Buhari, Müslim, Tirmizi)

 

                     alt

 

 

                                         alt

 

                                               alt

 

              alt

 

MÜSLÜMAN EKONOMİK YÖNDEN DE GÜÇLÜ OLMALIDIR

İçinde bulunduğumuz dünya atmosferinde ekonomi aynı zamanda önemli mücadele sahalarından da birisidir. Dünya üzerinde kıyasıya bir ekonomik savaş sürdürülmektedir. Müslümanlar da ekonomik yönden çok güçlü olmak için gece gündüz çalışmalıdırlar. Bundaki amacı da Allah’ın rızasını kazandıracak hizmetler yapabilmek olmalıdır.

Hiçbir peygamber, hiçbir sahâbî ve hiçbir velî refah ve servete düşman olmamıştır. Ebû Zer el-Gıfârî radıyallâh anh başta olmak üzere zühdüyle tanınmış bütün ashab ve sonraki devirlerdeki takipçileri refahtan çok servetin teraküm ve kullanım tarzı ile devrin şartlarından kaynaklanan sağlıksız dağılımına karşı mücadele etmiştir. Onlar için dünya elde bulunan değil, gönle girip Allah ile insan arasına perde olan şeydir.

Buradan fakirliğin yerilen bir husus olduğu sonucu çıkarılmamalıdır. Amaç asalak tiplerin toplumu kuşatmasına ve bir kene gibi yiyip bitirmesine mani olmaktır. İnsanları kesbe/çalışıp kazanmaya teşvik etmektir. Yoksa servet-sâman sahibi olub da bunu tekebbür ve minnet aracı haline getirmek belki servetin olmamasından daha yeğdir. Zaten İslâm’ın karşı olduğu mal mülk de kibir ve gurur metâı, çokluk yarışı haline getirilendir. Asıl olan Bahâeddîn Nakşbend’in, “Mina pazarında bir tâcir gördüm; elli bin dinara yakın bir ticaret işi yaptı. Ama, Sübhân Hak’tan bir lahza kalbi gaflete dalmadı” şeklinde karakterize ettiği tiplerin yetiştirilmesidir. Zîrâ Eyyûb aleyhisselâm çok sabrettiği için Allah teâlâ O’na “Ne güzel bir kul” dedi. Süleyman aleyhisselâm da saltanatta istikâmet üzere olduğundan Allah teâlâ O’na da “Ne güzel bir kul” dedi. Allah’ın rızası, Selmân-ı Fârisî radıyallâhuanh’in fakrıyla Hz. Süleyman’ın gınâsını tek gâyeye yöneltebilmektedir.

Büyük mutasavvıfların neredeyse hepsi bir meslek sahibidir. Tabakât ve tezkire kitapları bunların şahididir. Kimisi attârdır, kimisi kassâbdır, kimisi nessâc/dokumacıdır… İbadeti çalışırken yapmışlar, çalışıp kazandıklarıyla hayır yapmayı düşünmüşlerdir. Bunlara birkaç örnek verilecek olursa; Hâce Yusuf Hemedânî, çizme imâlâtı ve çiftçilikle geçimini temin etmiştir. Emîr Külâl’e çömlekçilik yaptığı için Külâl lakabı verilmiştir. Bahâeddîn Nakşibend geçimini arpa, burçak ve kayısı yetiştirerek ziraatle sağlamıştır. Ubeydullah-i Ahrar Semerkant’ta ziraat ve ticaretle meşgul olmuştur.

İslâm dini insanın hem maddi, hem de manevî yönüne itina gösterip, ikisinin arasında sağlam bir denge kurmaktadır. İnsanın manevî yanı için gıda mesabesinde olan ibâdetleri emrettiği gibi maddi yönü için temel teşkil eden ticaret, sanat, tarım ve benzeri şeyleri de emretmektedir. Yüce Allah, Kur’ân-ı Kerîm'de ticaret ve alışveriş hakkında şöyle buyurmaktadır: "Allah satışı mubah ribayı (faizi) haram kılmıştır".

         Başka bir âyette de şöyle buyurmaktadır: "Ey mü'minler, cuma günü namaza çağrıldığınız zaman hemen Allah'ı anmaya (namaza) koşunuz ve alışverişi bırakınız. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır. Namaz kılındıktan sonra yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan (nasibinizi) arayın. Allah'ı çok anın ki kurtuluşa eresiniz". Peygamber (sa.) de ticaretle ilgili olarak şöyle buyurmaktadır: "Günahların öyleleri var ki, geçimi sağlamak için sarfedilen gayretten başka bir şey onları silemez". Bir başka hadîste de şöyle buyrulmaktadır: "Doğru tüccar kıyamet günü sıddık ve şehitlerle birlikte haşrolunacaktır" (Tirmizî). Görüldüğü gibi ticaret geçim kaynağı olduğu kadar büyük ve anlamlı bir ibâdet biçimi olarak da müslümanın hayatına girmektedir.

Namaz ve oruç gibi ibâdetlerin şart, farz, sünnet ve yasaklan olduğu gibi alışveriş ile ticaretin de sari adap ve yasakları vardır. Nasıl ki namazın şart, farz, sünnet ve yasaklarını öğrenmeden namaz kılmaya kalkışmak anlamsız ve günahsa, alışveriş ile ticaretin de farz, şart, adap ve yasaklarını öğrenmeden böyle bir işe kalkışmak da aynen böyle günah ve haramdır. Bunun için Hz. Ömer (r.a) halife iken çarşı ortasında birçok kimseyi cezalandırıp şöyle demiştir: "Alışveriş usulünü bilmeyen kimse çarşı ve pazarlarımızda alışveriş yapmasın. Çünkü farkında olmadan faize girebilir". Hiç şüphesiz bu uygulama bize ticaret ile alışverişin şart, farz ve adabını öğrenmemiz gerektiğini ortaya koyuyor.

                                                                          Kur’an’ın Anlamıyla Buluşmak Platformu

 

                                                alt

 

alt

 

                                                  alt

 

alt

 

alt

 

Bu köşenin içeriği KUR’AN’IN ANLAMIYLA BULUŞMAK PLATFORMU tarafından hazırlanmıştır. Ayet mealleri Hasan Tahsin Feyizli'nin Hazırladığı Feyzü'l Furkan Açıklamalı Kur'an-ı Kerim Meali’nden alınmıştır.   Ayet meallerinin tamamına www.kuranimiz.net, ses dosyalarına www.akradyo.net adreslerinden ulaşabilirsiniz. Görüş ve önerileriniz için: Bu e-posta adresini spambotlara karşı korumak için JavaScript desteğini açmalısınız

 


                                                   alt

 

                                            alt

                                  

                                                                                        alt

 

 

                       EY İMAN EDENLER!

                                      Mü’minler ancak Allah’a dayanıp güvensinler.

 

Ey iman edenler! Allah’ın size bahşettiği (şu) nimeti hatırlayın: Hani (yahudi ve müşrik) bir topluluk size ellerini uzatmaya (sizi öldürmeye, Peygamber’e suikast yapmaya) kalkışmıştı da (Allah,) onların ellerini sizden çekmişti (sizi korumuştu). Siz, Allah’a (sığınıp) korunun/emrine uygun yaşayın. Mü’minler ancak Allah’a dayanıp güvensinler.
       (Maide/11)  

                      

                                               KUR'AN'IN ANLAMIYLA BULUŞUYORUZ

                                 ALLAH(CC) KUR’AN’DA ÇEŞİTLİ MİSALLER VERİR

 

       Rahman ve Rahim Allah’ın Adıyla

  • İşte Allah’a inanan ve O’(nun Kur’an’daki buyrukları)na tam sarılanları; (Allah) kendi katından bir rahmet ve lütuf içine (cennete) koyacak ve onları, (sonu) kendisine ulaşan doğru bir yol (İslam’)a iletecektir. Nisâ /175
  • Âyetlerimiz onlara, apaçık deliller halinde okunduğu zaman, (ahirette) bize kavuşmayı ummayanlar (Peygamber’e): “Ya (bize) bundan başka bir Kur’an getir veya bunu(n hoşumuza gitmeyen yerlerini) değiştir.” dediler. De ki: “Kendiliğimden onu değiştirmem (asla mümkün) olmaz. Ben sadece bana vahyedilene uyar (onu bildirir)im. Eğer Rabbime karşı gelirsem, şüphesiz o büyük günün azabından korkarım.” Yûnus /15
  • (O) gökten su indirir ve vadiler kendi hacmince (sel olup) akar, sel, suyun üstünde kabaran köpüğü/çer çöpü alıp götürür. Bir de ziynet veya bir eşya yapmak için ateş yakıp erittikleri (madeni) şeylerden de onun gibi bir köpük (posa) meydana gelir. İşte Allah, hak ile batılı bu tarz benzetme(ler) ile anlatır. Köpük (hiçbir işe yaramaz) yok olup gider. İnsanlara fayda veren (esas) şeye gelince, o, yeryüzünde kalır. İşte Allah (bu köpük, çer çöp gibi kalpteki her türlü batıl fikirler, şüpheler, fitneler ve taraftarları terkedilsin, yerine Kur’an hakim olsun diye) böyle misaller verir. Ra’d /17
  • alt                                              alt
  •                                              alt

 

                                                          alt

 

 

 

                                          O’NUN (sav) AHLAKI KUR’AN’DI

 

  1. Ebû Umâme (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

       “Allah kulunun kıldığı iki rekat namazdan daha üstün olarak hiçbir konuda değer vermemiştir. Kul namaza devam ettiği sürece üzerine iyilik ve sevap saçılır. Kullar Allah’a, Kur’ân’la ilgileri arttıkça yaklaşmış olurlar.” (Tirmizi)

 

  1. Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

     “Kıyamet günü Kur’ân getirilecek ve şöyle diyecek: “Ey Rabbim beni okuyup benimle hayatını yaşayan bu kulunu giydir, o kimseye keramet tâc’ı giydirilecek sonra Kur’ân diyecek: artır ya rabbi. İkram olarak elbise de giydirilecek sonra Kur’ân diyecek ki Ey Rabbim ondan razı ol. Allah’ta ondan razı olacak. Denilecek ki: Ey kul oku ve yüksel böylece okuduğu her bir ayetle iyilik, sevap ve mükâfatları artırılacaktır.”(Tirmizi, Dârimî)

vÂişe (r.anha)’dan rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

       “Kur’ân-ı güzel okuyan ve amel eden kişi şerefli ve saygılı olan katip, meleklerle beraberdir.”Kur’ân-ı güçlük çekerek okuyan kişiye iki sevap vardır. (biri okumasından diğeri de zorlanmasından dolayı) (Buhârî, Müslim ve Tirmizî)

 

 

                        alt

 

 

                                          alt

 

                      alt

 

                      alt

 

                                 alt

 

KUR’AN’I ANLAYARAK VE AĞLAYARAK OKUYABİLİYOR MUYUZ?

Müslim’de rivayet edilen bir hadiste; Ebu Umame’den (ra), Rasulullah’ın (sas) şöyle dediği rivayet olunmuştur:

“Kur’an’ı öğreniniz. Şüphesiz o, kıyamet günü ehli için çok iyi bir şefaatçi olacaktır.”

Ebu Musa el-Eş’ari (ra) anlatıyor: Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurdu:

“Kur’an okuyan ve okuduğuyla amel eden mü’minin örneği, tadı güzel kokusu güzel turunç meyvesi gibidir. Kur’an okumayan, ancak onunla amel eden mü’minin örneği de tadı güzel ancak kokusu olmayan ham hurma gibidir. Kur’an’ı okuyan münafığın durumu ise kokusu güzel tadı buruk reyhan otu gibidir. Kur’an’ı okumayan münafığın durumu ise kokusu olmayan, tadı da buruk olan acı yaban keleği gibidir”(Buhari, Müslim).

“Kur’an ehline; Kur’an’ı oku ve yüksel, Kur’an’ı tıpkı dünyada okuduğun gibi tane tane tertil üzere oku, zira senin rütben, okuyacağın son ayetin yakınındadır.” denilecektir.

Muhammed b. Münkedir,(Tabiin devrinde, Medine'de yetişen hadis âlimlerinden ve evliyanın büyüklerinden.) dünyaya değer vermeyen, garip ve kimsesizlerin yardımına koşan, haksızlığa uğrayanları da koruyan bir kişiliğe sahipti. Her sene hacca gittiği rivayet edilir. Malikî mez­hebine şeklini veren Medine'nin imamı İmam Mâlik onu "insanların en âbidi ve zâhidi" diye över. Bu güzel özelliklere sahip Muhammed b. Münkedir'in en dikkat çekici özelliklerinden birisi de fıtratının hüzünle yoğrulmuş olması ve Kur'an okurken göz yaşlarına hakim olamayışıdır.

Ailesi onun ağlamasına her daim şahit olmaktadır. Yine bir gece Muhammed b. Münkedir namaz kılmaya durur. Birden ağ­lamaya başlar. Buraya kadar her şey normaldir. Çünkü o, gözyaşı insanıdır. Allah için ağlamak artık onun için alışılagelmiş bir davra­nıştır. Fakat bu ağlaması diğerlerine benzemez. Ağlaması gittikçe artar. Ailesi endişelenir ve neden ağladığını sorarlar. Muhammed onlara cevap vermeden ağlamasına devam eder. Ailesi çareyi, onun dostu Ebû Hâzim'e haber salmakta bulur. Gelince olan biteni ona anlatırlar. Muhammed b. Münkedir ağlamaya devam ederken Ebû Hâzim yanına girer ve aralarında şu konuşma geçer:

"Seni ağlatan nedir? Aileni endişeye düşürmüşsün. Bir rahat­sızlığın mı var, neden ağlıyorsun?"

"Okurken şu ayete rastladım."

"Hangi âyet?"

"Şu âyet:

"Eğer yeryüzündeki bütün şeyler ve onunla birlikte bir misli daha zulmedenlerin olsaydı, kıyamet gününde kötü azaptan (kurtulmak için) elbette onu fidye verirlerdi. Artık onlar için, o gün, hiç hesaba katmadıkları şeyler bile Allah tarafından ortaya çıkarılır!" (39/Zümer, 47)

Bu âyeti duyan Ebû Hâzim de onunla birlikte ağlamaya başlar. O da İbn Münkedir gibi bu âyeti belki kaç kez okumuştur. Ama bu âyeti ruhlarında duyma, gözyaşlarına hâkim olamama, belki de bu zamana nasip imiş. O kadar fazla ağlarlar ki, Muhammed b. Münkedir'in aile fertlerinden bazıları Ebû Hâzim'e şöyle derler:

"Onun kederini dağıtman için seni çağırdık. Sen ise onunla birlikte ağlıyorsun. Bununla da kalmadın ağlamasını artırdın." Belirli bir zaman geçince Ebû Hâzim neden ağladıklarını ailesine açıklar. Bu olaydır ki, Muhammed b. Münkedir'in "çok ağla­yan" manasına "Bekkâ" sıfatıyla yâd edilmesine ve hatıralarda yer edinmesine vesile olmuştur.

                                                                                         Kur’an’ın Anlamıyla Buluşmak Platformu


                                                                   alt

 

                                                                  alt

 

                                                                    alt

 

                                                                              alt

 

 

                               alt

 

 

Bu köşenin içeriği KUR’AN’IN ANLAMIYLA BULUŞMAK PLATFORMU tarafından hazırlanmıştır. Ayet mealleri Hasan Tahsin Feyizli'nin Hazırladığı Feyzü'l Furkan Açıklamalı Kur'an-ı Kerim Meali’nden alınmıştır.   Ayet meallerinin tamamına www.kuranimiz.net, ses dosyalarına www.akradyo.net adreslerinden ulaşabilirsiniz. Görüş ve önerileriniz için: Bu e-posta adresini spambotlara karşı korumak için JavaScript desteğini açmalısınız

Cuma, 07 Şubat 2014 22:30

İSLAMDA SAĞLIKLI BESLENME

Yeterli ve dengeli beslenme sağlığın temelidir. Vücudun büyümesi, dokularının yenilenmesi ve çalışması için gerekli olan bu besin öğelerinin her birinin yeterli miktarlarda alınması ve vücutta uygun şekilde kullanılması durumu “yeterli ve dengeli beslenme” deyimi ile açıklanır.

İnsan gereksinimi olan ve besinlerin bileşiminde yer alan 40’ı aşkın besin öğesi kimyasal yapılarına ve vücut çalışmalarındaki etkinliklerine göre 6 grupta toplanmaktadır. Bunlar: proteinler, yağlar, karbonhidratlar, madenler, vitaminler ve sudur.

islamda saglikli beslenme

PEYGAMBER EFENDİMİZ (S.A.V.) BESLENMESİ

“Dünyada insanların en çok doymuş olanları, Kıyamet gününde en çok aç kalacaklar” Hadisi; beslenmede aşırıya kaçmanın zihinsel yapı üzerindeki etkilerini çok geniş bir plan ve vadede düşündürmektedir.

PEYGAMBERİMİZ, “Her iştiha duyduğunu yemen israftandır” diyerek de söz konusu anlayışı pekiştirmiştir.

Burada israfın, yenen değil, yiyen yönünde olduğunu düşünmek gerekir. Zira gereğinden fazla gıda almak, beyne zarar vermektedir ve beynin asıl gayesinin dışında, hammadde girdileriyle uğraşması israftır.

Az yemeyi salık vermekle birlikte, bazı öğünlere, özellikle akşam yemeklerine özen gösteren Efendimiz, “Akşam yemeğini bırakmayın, bir avuç hurma ile de olsa akşam yiyin. Çünkü akşamın terki insana-(erken) ihtiyarlık getirir” demektedir. .

O’nun asla değerlendiremeyeceğimiz yaşantısında, fizyolojik yapısının ve şuur düzeyindeki potansiyelinin bir anlamda beslenme şekli ile ilgisi bulunduğu, kendi ifadelerinden açıklık kazanmaktadır.

Şartları çok iyi etüt edip uygulayan Hz. Peygamber, bu nedenle, tek tip besin üzerinde ısrar ederek, diğerlerini men etme gibi bir davranış içine girmezdi.

Bölgesel koşullarda bulunabilen her türlü gıdayı bünyesinde uygun olacak şekilde alır; dengelenmesi gereken bir özellik olduğunda, onu alternatifli bir yiyecekle kırarak bedeninde gerekli şartları oluştururdu. Nitekim hurmanın sıcaklığını karpuzla dengeler, şayet zıt bir yiyecek yoksa yediğinden asgari düzeyde faydalanırdı.

Kesinlikle, balık, et ve asitli yiyeceklerle sütü; aynı özellikteki (örneğin soğukların, sıcakların, tatlı, peklik ya da ishal yapıcı, katı, sıvı gibi) yiyeceklerin ikisini aynı öğünde bulundurmaz; çabuk ve geç sindirilen, peklik ve ishal yapan, kızartma ile haşlama gibi farklı yiyecekleri de bir arada yemezdi. Aşırı derecede sıcak ve bir gün önce pişip geceleyen, ertesi gün ısıtılan yemeği de tavsiye etmemiştir.

Hurma, helva ve balı, glikoz temini için pek sever, ekmeği az ve bulabildiği bir katıkla yerdi.

Bir Hadis-i Şerifinde: “Katığınızın efendisi tuzdur; et, dünyada ve ahirette insanların yiyeceklerinin efendisidir” demiştir.

O, doyduktan sonra hemen uyumayı uygun görmemiş böyle yapmanın kalbi kararttığından bahsetmiştir. Akşam yemeğinden sonra yürümeyi, ardından da namazı önermiştir.

Sağlıklı beslenme ile orucun da ayrılmaz bir bütün olduğu da belirtilmelidir.. Her sözü ve davranışı ayrı bir hikmete dayalı olan Allah Resulü’nün bu konudaki “Oruç tutunuz ki, sağlık bulursunuz.” tavsiyeleri de iyi değerlendirilmelidir.

İSLAMDA BESLENME VE ADABI

İslâm açısından yemek yeme sırasında uyulması gereken ahlâk ve sıhhî kurallar.
İslâm dini, Müslümanın günlük hayatının düzenli bir şekilde olmasını istemiş ve bu hususu Kur’ân-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerle açıklamıştır.
Günlük yaşayış hakkında Peygamber Efendimiz (a.s)’den rivayet edilen hadislerden pek çoğu yemek âdâbına dâirdir. Rasûlüllah (a.s) her işine Allah Teâlâ’nın ism-i şerifini zikrederek başlamayı severdi. Bu mübarek âdetleri, yemeğe başlarken de aynıydı. Yemekten evvel ellerini yıkamayı ihmal etmez, sağ eliyle ve önünden yerdi. Başlarken “Bismillâh” veya “Bismillâhirrahmânirrahîm” derdi (Buhârî, Et’ime, 2). Hz. Peygamber (a.s), yemeğe başlarken besmele çekmeyi unutan kimsenin “Bismillâhi evvelehü ve âhırehü” demesini tavsiye buyurmuştur (Ebû Dâvud, III, 475).
Hz. Peygamber (a.s) yemeğin önünden yenmesini isteyerek, aynı tabaktan yemek yeniden bir sofrada, başkasının önüne uzanmanın çok çirkin olduğunu belirtmiştir. Sahabe,
“Yâ Rasûlüllah! Yiyoruz da karnımız doymuyor” diye sorduklarında Hz. Peygamber (a.s) “İhtimal ki ayrı ayrı yiyorsunuz”buyurdu; “Evet” karşılığını verdiklerinde Peygamber Efendimiz “Bir arada yeyiniz; besmele çekiniz, yemeğiniz bereketli olur” buyuruyorlar (Ebû Dâvud, İmâre, 20).

PEYGAMBERİMİZİN (S.A.V.) BESLENME TAVSİYELERİ

  • Yemekten evvel ve yemekten sonra ellerinizi yıkayınız.
  • Yemeklerde çok su içmeyiniz.
  • Kışın daha ziyade yağlı yemekler, yazın hafif yiyecekler ve sebze yiyiniz.
  • Yemeklerde daima neşeli olunuz, yalnız yemek yemeyiniz.
  • Yemekten sonra daima dua ederek şükrediniz.
  • Ayda bir gün muhakkak oruç tutunuz, vücudunuz dinlensin.
  • Bal yiyiniz, bin derde devadır.
  • Çok sıcak ve çok soğuk yemeyiniz.
  • Lokmayı, yutmadıkça ikinci lokmayı el uzatmamalı;
  • Lokmayı, ağıza göre almalı ve iyice çiğnedikten sonra yutmalı;
  • Çok çiğneyiniz, yavaş yemek yiyiniz.

Sağlıkla Kalın…

                                               alt

 

                                        alt

 

                                                                                       alt

 

                        EY İMAN EDENLER!

                                                Hepinizin dönüşü ancak Allah’adır.

 

Ey iman edenler! (İyiliği emredip kötülüğü önlemede) kendiniz için üzerinize düşene bakın. Siz (bu görevi de îfâ ederek Allah’ın gösterdiği) doğru yolda olduğunuz zaman, artık sapanlar(ın günahı) size zarar vermez. Hepinizin dönüşü ancak Allah’adır. O size yaptıklarınızı haber verecektir. (Maide/105)  

 

 

                                               KUR'AN'IN ANLAMIYLA BULUŞUYORUZ

 

                                     RABBİMİZ İYİ VE ERDEMLİ OLMAMIZI İSTİYOR

 

 

       Rahman ve Rahim Allah’ın Adıyla

 

  • Ey iman edenler! Hepiniz (çekişmeyi bırakıp Kur’an’ın prensiplerinde toplanarak İslâm ile, toplumsal ve evrensel) barışa/güvenliğe (tam anlamıyla İslâm’a) girin, şeytanın (ve benzerlerinin) izinden gitmeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır. (Bakara/208)
  • (Ey ibadet edenler!) İyi ve erdemli olmak (yalnızca) yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Fakat iyi ve erdemli (muttakî) kişi; Allah’a, âhiret gününe, meleklere, Kitab’a (Kur’an’a) ve peygamberlere inanıp malı(nı), sevgisine rağmen (Allah rızası için) akrabaya, yetimlere, yoksullara ve yolda/sokakta kalmışlara, dilenenlere ve boyunduruk altında bulunanlara (kurtulmaları için) veren, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, ahitleştiği zaman sözlerini yerine getiren, sıkıntıda, hastalıkta ve savaşın şiddetlendiği anda sabredendir. İşte (imanlarında, yaptığı iyilik ve taatta) doğru olanlar onlardır. Ve takvâya erenler de onlardır. (Bakara/ 177)
  • Ey iman edenler! (Gücünüz nisbetinde) Allah’ın emrine uygun yaşayın/aykırılıktan sakının ve ancak müslümanlar olarak can verin. (Âl-i İmrân /102)

 

            alt                                                alt

 

                                      

                                        alt

 

                                         alt

 

                       O’NUN (sav) AHLAKI KUR’AN’DI

 

 

  1. v Enes bin Malik’ten (r.a.) rivayetle, Allah Rasulu (sav) şöyle buyurdu:

“Yüce Allah cehennemliklerin en az azap görenine: “Şa­yet yeryüzünde olan her şey senin olmuş ol­saydı, onları bu azap­tan kurtulmak için feda eder miydin?” diye sorar. O da: “Evet.” der. Bu cevap üzerine Allahu Teâlâ: “Âdemin sul­bünden birisi ola­rak sen­den bu dediğinden daha azını iste­dim ki, o da bana hiçbir şeyi ortak koşmaman idi; ama sen bun­dan yüz çevirip ortak koştun.” diye buyurur.” (Buhari ve Müslim)

 

  1. Ebu Hureyre (ra)’ nin rivayetine göre Allah Rasulu (sav) şöyle buyurdu:

“Allah (c.c.) şöyle buyurdu: “Ben, kulum Bana dua ettiği vakit onunla beraber olurum.”(Buhari ve Müslim)

 

  1. Ebu Hureyre (ra)’ nin rivayetine göre Allah Rasulu (sav) şöyle buyurdu:

“Allah (c.c.) buyurdular ki: “Kulum Benimle karşılaşmayı severse (isterse), ben de onunla karşılaşmayı isterim. Şayet benimle karşılaşmaktan nefret ederse (istemezse) ben de onunla karşılaşmayı istemem.” (Buhari ve Müslim)

 

 

 

                   alt

 

 

 

 

                                         alt

 

                                                  alt

 

 

                    alt

 

 

                                     alt

 

 

EMROLUNDUĞUN GİBİ DOSDOĞRU OL

İslam, Müslümanlara ifrat ve tefritten uzak bir düşünce sistemini ve hayat tarzını emreder. Yani Allah, dininin gönderildiği gibi yaşanmasını ister. Uçlara kaymak, bu dini ana mihrakından çıkarır. Tabiatını değiştirir. Bundan dolayı istikamet/dosdoğru olmak, gerek ihmalkarlığa gerekse aşırılığa sürüklenmemek için çok önemlidir.

Konumuza başlık yaptığımız ayete dönecek olursak: “O halde sen (Rasulüm!) beraberindeki tevbe edenlerle birlikte, sana emredildiği gibi, istikamet üzere (dosdoğru) ol. Aşırı gitmeyin (asla ilahi hududun dışına çıkmayın). Çünkü O, yaptıklarınızı hakkıyla görendir.” (Hud; 112) buyuran Yüce Allah, adeta ana hatlarıyla şunların altını çiziyor: “Sen her hususta doğruluk ile emrolunmuş bulunuyorsun. Senin her işte Kur’an’da emrolunduğun gibi, sıratı müstakim üzere tam bir doğrulukla hareket etmen ve her hususta, aldığın vahye uyman, Kur’an ahlakı ve ahkamı uyarınca hareket edip bilfiil canlı bir doğruluk örneği olman gerekmektedir. Doğruluğun ve dürüstlüğün senin peygamberliğine ve başarılı olmana en büyük delil ve belge olacaktır.

Bundan dolayı sen, sana karşı çıkanların laflarına bakma, onları Allah’a havale et de gerek mü’minlerle müşterek olan inanç ve amele ilişkin genel görevlerinde, gerek özellikle peygamberlik görevleriyle ilgili olarak yalnızca sana ait olan özel görevlerinde tam emrolunduğun gibi, hakkıyla doğru ol ve doğruluktan ayrılma.”

Bu ifadelerden de anlıyoruz ki, dosdoğru olmak, istikamet üzere bulunmak, Kur’an’ın ortaya koyduğu doğruları hayat haline getirmekle mümkündür. Resulullah, bu emir doğrultusunda adeta “Yaşayan Kur’an”, başka bir ifade ile “Kur’an’ın ete kemiğe bürünmüş şekli” olarak bizler için “numunei imtisal” olmuştur. Bu gerçekler bize açıkça haykırıyor ki, Ey Müslüman! Doğruluğu, beşeri ideolojilerde arama. Vahyin ışıklarından beslenmeyen akıllar, doğruyu bulmada yanılgıya düşerler. Doğruyu Allah’ın Kitabı ve Kitab’ın kendisinde bedenlendiği Peygamberinde bulabilirsin. Bu doğrunun adı da "Sıratı müstakim”dir. Günde kırk defa namazlarında okuduğun Fatiha’da “ihdina’s sırada’l müstakim/dosdoğru yola ilet” diye Allah’tan istekte bulunmana rağmen, İslam dışı dünya görüşlerinden ve hayat tarzlarından medet uman, onların peşine takılman nasıl izah edilebilir? Bu anlayışı, mü’minlik iddianın neresine koyuyorsun?

Abdullah b. Abbas demiştir ki: “Kur’an’ın içinde Rasulullah (s.a.s)’a bu ayetten (Hud; 112) daha ağır ve daha çetin bir ayet nazil olmamıştır. Bunun içindir ki, Efendimiz ‘Hud suresi beni ihtiyarlattı’ buyurmuştur.” Demek ki, Hakk’a ulaşabilmek için istikametten/dosdoğru olmaktan başka yol olmadığı gibi, her hususta istikamet kadar yüksek bir makam ve onun kadar zor bir emir yoktur. Bununla beraber şu kadarını hatırlatmalıyız ki, bu ayette Rasulullah’a (sas) “Beni ihtiyarlattı” dedirtecek kadar zor gelen nokta, istikamet emrinin asıl kendisiyle ilgili kısmından ziyade, ümmetiyle ilgili kısmıdır. Çünkü ayetin devamında buyruluyor ki: “beraberindeki tevbe edenlerle birlikte.” Yani şirkten tevbe edip de imanda seninle beraber bulunan, Müslüman olan herkes de tıpkı senin gibi dosdoğru olsun. “Ve azmayın” yani Allah’ın tayin ettiği sınırı aşıp da onun dışına çıkmayın, doğruluktan ayrılıp da ifrat veya tefrite sapmayın, aşırı gitmeyin ey Müslümanlar! şeklinde Yüce Allah uyarıda bulunmaktadır.

İşte Rasulullah’ın (sas) endişesi, ümmetinin Kur’an’ı bir tarafa bırakarak, tağutların ihdas ettiği ideolojilere sapmaları, doğruları Vahyin dışında aramaları, ya da uçlara kaymalarıdır. Nitekim böyle yapanları kıyamet gününde Allah’a (cc) şöyle şikayet edecektir: “Peygamber de (şikayetle): ‘Ya Rabbi! Benim kavmim bu Kur’an’ı (okumayı ve hükümlerine uymayı bırakıp hatta menedip onu) terk ettiler.’ dedi.” (Furkan; 30).

Demek ki, istikamet, normal ve yerli yerince hareket edip hiç sağa sola sapmamaktır. şu halde müstakim olabilmek için sürekli uyanıklığa ve ebedi düşünceye ihtiyaç vardır. Yolun hudutlarını Kitap’tan ve Sünnet’ten iyice araştırıp yön tayin ettikten sonra, dosdoğru yoldan yürümeye eğilmeyen beşeri zaaflarımızı da zapturapt altına almamız gerekir.

Ulu Önderimiz Nebiyi Muhterem (sas), ashabına bir gün şöyle seslendi: “Size büyük günahların en büyüğünü haber vereyim mi? Allah’a şirk koşmak, anaya babaya itaatsizlik etmek ve yalan söylemektir.”

Bütün bunlardan anlaşılmaktadır ki, istikamet doğruluk, sözde, düşüncede ve davranışta gerçekleşir. Allah’tan (cc) gerçek manada korkmak, iyiliğe yönelmek, rahatlık ve gönül huzuru duymak, ancak istikametle mümkündür. Doğrular en güç ve çetin işleri, doğrulukları sayesinde başarabilmişlerdir. “Ey iman edenler! ‘Allah’a saygılı olun/emirlerine uyun’ ve doğru söz söyleyin ki (Allah) işlerinizi düzeltsin ve sizin günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah’a ve Rasulü’ne itaat ederse, muhakkak ki en büyük bir başarıya/kurtuluşa ermiş olur. (Ahzab; 70-71) ayetinin tefsirinde Kasımi şunları söylemektedir: “Doğruluk/istikamet, her türlü saadetin kaynağı ve bütün bir kemalin temelidir. İstikamet, bütün mükemmelliklerin sebebi olan kalbin saflaşmasıdır. Bu saflaşmanın her ne kadar takva ile gerçekleşmesi mümkün ise de, yalandan kaçınma olan doğruluğun ve istikametin, kendi başına üstünlüğüne ayette ayrı bir cümle halinde yer verilmiştir.”

Karşılıklı ilişkilerde, istikamet üzere olmak da şarttır. “O (sözünden dönen) müşriklerin, Allah katında ve Rasulü yanında nasıl (geçerli) bir antlaşmaları olabilir?! Ancak, Mescid-i Haram yanında kendileriyle antlaşma yaptıklarınız hariçtir. Onlar size (karşı ahitlerinde) dürüst davrandıkça, siz de onlara dürüst davranın. Allah muttakileri (emirlerine uyan ve hainlikten sakınanları) sever.” (Tevbe; 7) ayeti bize bu prensibi hatırlatıyor. “Ey iman edenler! Allah’ın emirlerine uygun yaşayın/aykırı davranmaktan sakının ve doğru (sadık) olanlarla beraber olun.” (Tevbe; 119) ayeti de kolektif bir istikamet oluşturmayı ve onları örnek almayı emrediyor.

Kısaca, istikamet üzere olmak ve müstakim kalabilmek, Ali İmran suresi 103. ayeti gereği “Allah’ın ipine topluca sımsıkı sarılmakla” mümkündür. Ne mutlu “İşte bu (İslâm), dosdoğru yolumdur. O halde ona uyun, (başka) yollara uymayın ki (bunlar) sizi Allah’ın yolundan ayırmasın. İşte ‘Allah, emirlerine uygun yaşayıp kötülüklerden sakınasınız’ diye size bunları emretti” (En’am; 153) İlahi emrine kulak verip istikamet üzere olanlara.

M. Talha Çetin

 

                                                           alt

 

                                         alt

 

 

                                             alt

 

 

 

 

                           alt

 

Bu köşenin içeriği KUR’AN’IN ANLAMIYLA BULUŞMAK PLATFORMU tarafından hazırlanmıştır. Ayet mealleri Hasan Tahsin Feyizli'nin Hazırladığı Feyzü'l Furkan Açıklamalı Kur'an-ı Kerim Meali’nden alınmıştır.   Ayet meallerinin tamamına www.kuranimiz.net, ses dosyalarına www.akradyo.net adreslerinden ulaşabilirsiniz. Görüş ve önerileriniz için: Bu e-posta adresini spambotlara karşı korumak için JavaScript desteğini açmalısınız

 

Çarşamba, 05 Şubat 2014 00:29

DÜŞÜNDÜREN RESİMLER

alt1)Bu resim bana her oyunun bir kuralı olduğunu , başarmakiçin oyunu kuralına göre oynamak gerektiğini söylüyor. 

2) Bu resim .......    

 

     

                      KONU, OLAYLA İLGİLİ BİRDEN FAZLA BAKIŞ AÇISI GELİŞTİRMEK

                                    BÜYÜK RESMİ GÖRMEYİ  KOLAYLAŞTIRIR.

      

DÜŞÜNDÜREN RESİMLER ÜZERİNDE BU YAKLAŞIM KULLANILABİLİR

   

 

     alt1) Benzerlerinin içinde hep aynı şey var sanma. Kimisi vardır. Deva, kimisi de derttir.   

2) Sistemin çarkları acımasızdır. KAPILMAYA GÖR.

3) Bu resim .............................

 

 

 

   

 

Salı, 04 Şubat 2014 23:41

AMPULLER BİLMECE

 alt Bir evin üst katındaki odada 3 ampul var. Ampulleri yakıp söndüren 3

düğme ise evin giriş katında bulunuyor. Hangi düğmenin hangi ampule ait olduğunu bulmak istiyoruz. Yukarı

kata en az kaç kez çıkarak bu işi gerçekleştirebilirsiniz?  

     

                                                                                    (Cevaba bakmadan önce düşünün)

                                                    

                                                                                                                                     

                  

                                                                             AMPULLER CEVABI  

1 kez çıkmak yeterlidir. Düğmelerden ikisini açık konuma getirip bir müddet beklersiniz (amaç lambaların ısınmasını sağlamak), sonra bunlardan birini kapatıp lambaları kontrol etmek için üst kattaki odaya çıkarsınız. Karşınızda bir adet yanan lamba, bir adet yanmayan ama sıcak bir lamba ve bir adet de yanmayan soğuk bir lamba olacak. Buna göre düğmeleri belirlersiniz.                            

                                   Not: Soru ve cevabı Emrehan Halıcı’nın Zeka Oyunları kitabından alınmıştır.     

               


 

Sayfa 2 - 4