Perşembe, Kasım 21, 2024
   
Yazı
Hata
  • JUser::_load: Unable to load user with id: 63
Perşembe, 10 Nisan 2014 21:26

TİCARET-11 NİSAN 2014

Yazan 
Öğeyi Oyla
(0 oy)

                                                                       alt           

alt

 alt

 

     EY İMAN EDENLER!

Rabbinize kulluk edin

Ey iman edenler! Rükû edin, secde edin. Rabbinize kulluk edin (emirlerine uygun yaşayın) ve hayır işleyin ki umduğunuza erişesiniz. (Hac Suresi:77)  

 

   KUR'AN'IN ANLAMIYLA BULUŞUYORUZ

         ÖLÇÜYÜ TAM YAPMAK

             Rahman ve Rahim Allah’ın Adıyla

¨        Ey iman edenler! Mallarınızı, karşılıklı rızadan (doğan) bir ticaret olmaksızın aranızda batıl (rüşvet ve benzeri haram) yollarla yemeyin ve kendinizi (yahut birbirinizi) de (telef edip) öldürmeyin. Şüphesiz ki Allah, size karşı çok merhametlidir. (Nisa:29)

¨        Ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam yapın, doğru (ve hassas) terazi ile tartın. Bu daha hayırlıdır, sonu da daha güzeldir. (İsra:35)

¨    Ribâ (faiz) yiyenler, (kabirlerinden) ancak kendisini şeytan çarpmış (cin tutmuş, delirmiş bir) kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu (ceza) onların: “Alım satım da (zaten) faiz gibidir.” demelerindendir. Halbuki Allah, (hilesiz ve aldatmasız yapılan) alışverişi helal, faizi haram kılmıştır. Kime Rabbinden bir öğüt gelir de (faizden) vazgeçerse, geçmişteki (haram olmadan evvel aldığı) onundur ve (affedilme) işi Allah’a aittir. Kim de tekrar (faize) dönerse, onlar ateş ehlidirler ve hep orada kalacaklardır. (Bakara/275)

 

alt                                      alt

 

alt

 

alt

 

O’NUN (sav) AHLAKI KUR’AN’DI

 

  • Câbir radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

           "Satışta, alışta ve borcunu istemekte kolaylık gösteren kimseye Allah rahmet etsin."(Buhârî, İbni    Mâce)

  •      Huzeyfe radıyallahu anh şöyle dedi:

     Allah'ın kendisine mal ihsân ettiği kullarından biri Cenâb-ı Hakk'ın huzuruna getirildi. Allah Teâlâ ona:

– Dünyada ne yaptın? diye sordu. Hadisin râvisi Huzeyfe, kullar Allah'tan hiçbir sözü gizleyemezler,            demiştir. Bu adam da:

– Ey Rabbim! Bana malını verdin; ben de insanlarla alış veriş yapardım. Alış verişte kolaylık göstermek benim huyumdu. Zengine kolaylık gösterir, fakire mühlet verirdim, dedi. Bunun üzerine Allah Teâlâ:

         – "Ben buna senden daha lâyıkım" dedi. (Meleklere de) "Kulumu affediniz" buyurdu.

           Ukbe İbni Âmir ve Ebû Mes'ûd el-Ensârî radıyallahu anhümâ şöyle dedi:

       Biz bunu Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in ağzından böylece işittik. (Müslim)

  • Ebû Halid Hakîm ibn Hizâm (Ra)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu: “Alıcı ve satıcı pazarlığı bitirip birbirlerinden ayrılmadıkları müddetçe alışverişi bozup bozmamakta serbesttirler. Eğer alıcı ve satıcı karşılıklı olarak doğru olurlar malın durumunu ve paranın ödeme zamanını güzelce açıklarlar ise alışverişleri bereketli olur. Eğer malın ayıbını gizler ve ödemeyi aldatarak yapıp yalan söylerlerse alışverişlerinin bereketi kalmaz.” (Buhârî,Müslim)

 

                     alt

 

alt

 

LOKMAMIZ HELAL Mİ?

Peygamber (SAS) Efendimiz'den İbn-i Asâkir ve Tayâlisî Huzeyfe RA'den rivayet etmişler ki, Peygamber Efendimiz (SAS) bir mübarek hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlar:

" Üzerinize öyle bir zaman gelecek ki, o vakitte şu üç şeyden daha hayırlı bir şey olmayacak: "Helal para, kendisi ile ülfet edilen din kardeşi, amel edilen bir sünnet.” İleride olacak bir şeyi, kendi zamanından ileriyi anlatıyor Peygamber Efendimiz. Diyor ki: "O zamanda şu üç şeyden daha kıymetli, daha izzetli, daha değerli bir şey olmayacak."

Peygamber Efendimiz'in hadisinde söylediği bu azalan, kolay bulunmayan şeylerden birincisi, helâl dirhem... Yâni helâl dirhem demek, helâl para demek...

Demek ki zaman geçince, insanlar helâl para kazanma yollarından uzaklaşacaklar ve parası helâl olan insan azalacak.Tabii bu bir üzücü durum. Çünkü İslâm geldiği zaman, toplumda büyük bir değişlik meydana geldi. Herkes çok büyük bir heyecana yükseldi. Çok büyük aşk ile, şevk ile Allah'ın kitabını baş tacı etti, Peygamber Efendimiz'in sünnetini rehber eyledi. Toplum değişti, güzel bir ahlâk geldi. Şirk ve küfür Cezîretül-Arab'dan sürüldü, çıkartıldı. İslâm dört bir yana yayıldı.

Hattâ rahmetle anıyorum, Allah şefaatine erdirsin o mübarek mücâhidlerin, Ukbetübnü Nâfî Afrika'yı boydan boya geçiyor, ki ne kadar büyük mesafeler!.. O zamanın vasıtalarıyla ne kadar muazzam bir iş... Yâni Mısır'ı Libya'yı, Tunus'u, Cezâyir'i, Fas'ı geçiyor, Atlas Okyanusu'na ulaşıyor ve devesini durdurmuyor. Devesini suyun içine, denizin içine, Atlas Okyanus'unun içine sürüyor; ilerleyebildiği kadar derinliğe gittikten sonra suyun içinde elini kaldırıp Allah'a dua ediyor:

"--Yâ Rabbi! Benim karşıma maalesef bu deniz çıktı. Eğer karşıma bu denizi çıkartmasaydın, senin dinini daha da uzaklara götürürdüm, götürmek niyetindeyim." diye dua ediyor.

O zamanın mücahidlerindeki, İslâm'ı yaymak isteyen insanlarındaki aşka, şevke, arzuya bakın ki, kıtalar aşılıyor bir nefeste, ancak okyanuslarda duruluyor. Orda da durulmayacak belki ama, o zamanın vasıtasıyla oraları geçmek o çağlarda mümkün olmadığı için, elini kaldırıyor, "Yâ Rabbi, bu kadar yapabiliyorum, benim kusurumu affet!" diyor o mübarekler, o mücâhidler... Acaba bizim halimiz nice olacak?..

Bu arada kendi kendimize sormalıyız; onlar bu kadar İslâm için çalışmışlar, biz İslâm için ne yapıyoruz?" diye kendi kendimize şöyle bir muhasebe yapmalıyız, kendi durumumuzu ölçmeliyiz. İslâm böyle yayıldı ve insanlar helâl lokma yemeğe, dürüst insan olmağa, edepli, ahlâklı, zarif, kâmil, Allah'tan korkan, müttakî, salih insanlar olmağa döndüler. Kazançlarından zekât verdiler, sadaka verdiler, hayırlar yaptılar. Hükümdarlardan para kabul etmediler, gelen paraları anında fakirlere dağıttılar. İslâm tarihinde böyle şâhâne olaylar, şâhâne güzel ahlâk davranışları, ahlâkî yüksek fazîlet abidesi olacak, çok göz kamaştırıcı olaylar meydana geldi Dağdaki çoban da haram yemiyordu, sürünün kuzusunu satmıyordu, satıp cebine koyup da kurt yedi demiyordu. Şehirdeki tüccar da dürüst davranıyordu. Herkes İslâmî ahlâka göre hareket ediyordu, bu yaygın idi.

Sonradan tabii bunlar değişecek diye Peygamber Efendimiz bildiriyor. Yâni, "Bir zaman gelecek, artık helâl lokma kolay bulunmaz, çok nadir bulunur, çok ender ele geçer bir metâ' haline gelecek!" demiş oluyor bu hadis-i şerifte.

Tabii Peygamber Efendimiz. ashabın ümitsizlik içinde olduğu, müşriklerin kendilerine hunharca saldırdığı, işkenceler yapıp öldürdüğü, müslümanların mağdur ve mazlum olduğu Mekke devrinde bile diyordu ki:

"--Sabredin, Allah yardım edecek ve bu İslâm dini yayılacak; Kisraların, kayserlerin diyarları müslümanların eline geçecek!" diyordu.

Müşrikler hayret ediyorlardı, alay etmek istiyorlardı:

"--Şunlara bak! Kendi varlıklarını korumaktan acizler, nelerden bahsediyorlar?.. Kisraların, yâni Sâsânî İmparatorunun; kayserlerin, yâni Bizans imparatorunun saraylarını alacaklarmış, şunlara bak!" diye inanamıyorlardı ama öyle oldu.

İşte İslâm öyle dünyanın her yerine yayılacak. "Ondan sonra da bir zaman gelecek, helâl dirhem bulmak mümkün olmayacak, veyahut çok az bulunacak! Helâl dirhem, helâl kazanç az bulunacak." demiş oluyor bu hadis-i şerifinde...

Halbuki zor mu helâlinden kazanmak?.. Zor değil... Zor değil ama, meselâ Pîr-i Türkistan Ahmed Yesevî Efendimiz, mübarek evliyâullah büyüğümüz ne yaparmış?.. Kaşık yontarmış. Kendisi de çarşıya, pazara gitmezmiş. Merkebinin küfesine, sepetine yaptığı kaşıkları koyarmış, dehlermiş merkebini... Çarşıda kaşıklara bakıp beğenenler, alanlar parasını sepete koyarmış. Merkep geri döndüğü zaman kaşıklarının parasını alır, helâlinden kendisi elinin emeğini yermiş. Bir tabii fukaraya, dervişlere, tekkesindeki misafirlerine, yoksullara onunla hayır hasenat yaparmış. Yâni yedirirmiş.

Yunus Emre'nin ilâhîlerini biliyoruz. O da, "Dürüş, kazan, ye, yedir!" diyor. Yâni, "Gayrete gel, kalk, çalış, çabala, kazan, kendin de helâlinden ye, başkasına da yedir!" demek istiyor.

Başkasına yedirmek, ikram etmek, ziyafet çekmek, yoksulun imdadına yetişmek, sadaka vermek, hayır vermek o devirde çok yaygın...

Şimdi elinin emeği ile geçinir insan, tabii helâl kazanç olur. Peygamber Efendimiz'in müjdesi var: "Dürüst tüccar, doğru sözlü, dürüst hareket eden, ticaretine hile katmayan tüccar Arş-ı A'lâ'nın gölgesinde gölgelenecek." buyuruyor. Yâni çok yüksek mertebelere çıkacak, çok rahat edecek ahrette

Biz bu ikazdan, bu ihtardan, Peygamber SAS Efendimiz'in bu zarif hadis-i şerifinden kendimize hangi dersi çıkartacağız:

 "Acaba ben kazancımı nerden sağlıyorum, nasıl geçiniyorum?.. Boğazımdan yediğim lokma, Allah'ın rızasına uygun helâl bir lokma mı, işim helâl bir iş mi, Allah'ın sevdiği bir iş mi, yoksa Allah'ın yasakladığı haram maddeler mi satıyorum, haram işler mi yapıyorum? Allah'ın istemediği yollardan mı kazanıyorum?" diye ilkönce kazancının şeklini, kârının menşeini insanın bir düşünmesi lâzım!

Eğer hatâlı bir durum varsa, derhal helâl kazancın yollarına dönmesi lâzım! Çünkü haram lokma yedi mi bir insan, haram lokma ile vücudunda mutlaka bir şey meydana gelir, bir et biter; ona da cehennem ateşi yakışır. Yâni cehenneme mutlaka girer demek.

Ebûbekr-i Sıddîk Efendimiz, komşudan gelen şüpheli tabaktan bir lokma aldıktan sonra, onun şüpheli veya haram olduğunu anladığı için kusarak çıkartmış diye meşhur bir rivayeti hepimiz biliyoruz.

Sevgili okuyucular, lokmamızın helâl olmasına çok dikkat edeceğiz, özellikle tasavvufta... Tasavvuf büyükleri, mübarek evliyâullah nasıl evliyâ olduklarını bize işaret yoluyla anlatırken, diyorlar ki:

"--Bu yolun temeli helâl lokmadır. Haram lokma boğazdan girdi mi, kalbde feyiz olmaz. Kalb kararır, katılaşır, ondan sonra ayağı kayar, gider."

Çok görüyorum, böyle iyi bildiğimiz insanlara bakıyorum, ayağı kaymış gitmiş. Neden?.. Haram lokma yiyor, artık gönlü doğru çalışmaz duruma geliyor, katılaşıyor, taşlaşıyor. Ondan sonra yavaş yavaş daha da çukurlara düşüyor, batağın içine daha çok batıyor. Sonunda çok perişan, çok iğrenç, çok sakınılacak, çekinilecek, korkulacak bir ibretli duruma düşebiliyor.

Aman hepimiz lokmamızın helâl olmasına dikkat edelim! Kazancımıza dikkat edelim! Haramların her çeşidinden kaçınalım!.. Neler haramdır, haramların listesini yapalım! Hangi maddeler maddenin kendisi dolayısıyla haramdır?.. Meselâ içki haramdır, domuz eti haramdır. Şu hayvanların etleri yenilmez. Bunları öğreneceğiz.

Bir de helâl mal bile kazanç yolu yanlış olduğu zaman, madde temiz olmakla beraber, kazanç yolu ters olduğundan haramlaşır. Kazancın meşrû olmasına, gayrimeşrû olmamasına, günah yollarından olmamasına dikkat edeceğiz.

Haramları sıralayacağız, çoluk çocuğumuza öncelikle öğreteceğiz: "Evlâdım bak, sakın ha haram yeme! Sonra dünya ve ahiretin mahvolur." diye ilkönce çocuklarımıza bunları öğreteceğiz. Kendimiz de öğreneceğiz.Ne kadar güzel, eski hanımlar beylerini sabahleyin işe uğurlarken: "Aman efendi bize helâl lokma getir! Biz çok para istemiyoruz, helâl istiyoruz; çoluk çocuğumuze haram lokma kazanıp haram getirme!" diye tenbih ederlermiş, kocalarına nasihat ederlermiş. "Ben altın, gümüş, bilezik, yüzük, kolye, broş, elmas, yakut istemiyorum, helâl lokma istiyorum!" diye bildirirlermiş…

                                                                                                        Mahmud Esad Coşan (Rh.a)

 

alt

 

 

alt

 

alt

 

alt

 

alt

 

Bu köşenin içeriği KUR’AN’IN ANLAMIYLA BULUŞMAK PLATFORMU tarafından hazırlanmıştır. Ayet mealleri Hasan Tahsin Feyizli'nin Hazırladığı Feyzü'l Furkan Açıklamalı Kur'an-ı Kerim Meali’nden alınmıştır.   Ayet meallerinin tamamına www.kuranimiz.net, ses dosyalarına www.akradyo.net adreslerinden ulaşabilirsiniz.

Okunma 1806 defa Son Düzenlenme Perşembe, 10 Nisan 2014 21:40

Bu kategoriden diğerleri: İNFAK (28 MART 2014) »

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.