Perşembe, Kasım 14, 2024
   
Yazı
Hata
  • JUser::_load: Unable to load user with id: 63

Perşembe, 10 Nisan 2014 21:26

TİCARET-11 NİSAN 2014

                                                                       alt           

alt

 alt

 

     EY İMAN EDENLER!

Rabbinize kulluk edin

Ey iman edenler! Rükû edin, secde edin. Rabbinize kulluk edin (emirlerine uygun yaşayın) ve hayır işleyin ki umduğunuza erişesiniz. (Hac Suresi:77)  

 

   KUR'AN'IN ANLAMIYLA BULUŞUYORUZ

         ÖLÇÜYÜ TAM YAPMAK

             Rahman ve Rahim Allah’ın Adıyla

¨        Ey iman edenler! Mallarınızı, karşılıklı rızadan (doğan) bir ticaret olmaksızın aranızda batıl (rüşvet ve benzeri haram) yollarla yemeyin ve kendinizi (yahut birbirinizi) de (telef edip) öldürmeyin. Şüphesiz ki Allah, size karşı çok merhametlidir. (Nisa:29)

¨        Ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam yapın, doğru (ve hassas) terazi ile tartın. Bu daha hayırlıdır, sonu da daha güzeldir. (İsra:35)

¨    Ribâ (faiz) yiyenler, (kabirlerinden) ancak kendisini şeytan çarpmış (cin tutmuş, delirmiş bir) kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu (ceza) onların: “Alım satım da (zaten) faiz gibidir.” demelerindendir. Halbuki Allah, (hilesiz ve aldatmasız yapılan) alışverişi helal, faizi haram kılmıştır. Kime Rabbinden bir öğüt gelir de (faizden) vazgeçerse, geçmişteki (haram olmadan evvel aldığı) onundur ve (affedilme) işi Allah’a aittir. Kim de tekrar (faize) dönerse, onlar ateş ehlidirler ve hep orada kalacaklardır. (Bakara/275)

 

alt                                      alt

 

alt

 

alt

 

O’NUN (sav) AHLAKI KUR’AN’DI

 

  • Câbir radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

           "Satışta, alışta ve borcunu istemekte kolaylık gösteren kimseye Allah rahmet etsin."(Buhârî, İbni    Mâce)

  •      Huzeyfe radıyallahu anh şöyle dedi:

     Allah'ın kendisine mal ihsân ettiği kullarından biri Cenâb-ı Hakk'ın huzuruna getirildi. Allah Teâlâ ona:

– Dünyada ne yaptın? diye sordu. Hadisin râvisi Huzeyfe, kullar Allah'tan hiçbir sözü gizleyemezler,            demiştir. Bu adam da:

– Ey Rabbim! Bana malını verdin; ben de insanlarla alış veriş yapardım. Alış verişte kolaylık göstermek benim huyumdu. Zengine kolaylık gösterir, fakire mühlet verirdim, dedi. Bunun üzerine Allah Teâlâ:

         – "Ben buna senden daha lâyıkım" dedi. (Meleklere de) "Kulumu affediniz" buyurdu.

           Ukbe İbni Âmir ve Ebû Mes'ûd el-Ensârî radıyallahu anhümâ şöyle dedi:

       Biz bunu Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in ağzından böylece işittik. (Müslim)

  • Ebû Halid Hakîm ibn Hizâm (Ra)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu: “Alıcı ve satıcı pazarlığı bitirip birbirlerinden ayrılmadıkları müddetçe alışverişi bozup bozmamakta serbesttirler. Eğer alıcı ve satıcı karşılıklı olarak doğru olurlar malın durumunu ve paranın ödeme zamanını güzelce açıklarlar ise alışverişleri bereketli olur. Eğer malın ayıbını gizler ve ödemeyi aldatarak yapıp yalan söylerlerse alışverişlerinin bereketi kalmaz.” (Buhârî,Müslim)

 

                     alt

 

alt

 

LOKMAMIZ HELAL Mİ?

Peygamber (SAS) Efendimiz'den İbn-i Asâkir ve Tayâlisî Huzeyfe RA'den rivayet etmişler ki, Peygamber Efendimiz (SAS) bir mübarek hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlar:

" Üzerinize öyle bir zaman gelecek ki, o vakitte şu üç şeyden daha hayırlı bir şey olmayacak: "Helal para, kendisi ile ülfet edilen din kardeşi, amel edilen bir sünnet.” İleride olacak bir şeyi, kendi zamanından ileriyi anlatıyor Peygamber Efendimiz. Diyor ki: "O zamanda şu üç şeyden daha kıymetli, daha izzetli, daha değerli bir şey olmayacak."

Peygamber Efendimiz'in hadisinde söylediği bu azalan, kolay bulunmayan şeylerden birincisi, helâl dirhem... Yâni helâl dirhem demek, helâl para demek...

Demek ki zaman geçince, insanlar helâl para kazanma yollarından uzaklaşacaklar ve parası helâl olan insan azalacak.Tabii bu bir üzücü durum. Çünkü İslâm geldiği zaman, toplumda büyük bir değişlik meydana geldi. Herkes çok büyük bir heyecana yükseldi. Çok büyük aşk ile, şevk ile Allah'ın kitabını baş tacı etti, Peygamber Efendimiz'in sünnetini rehber eyledi. Toplum değişti, güzel bir ahlâk geldi. Şirk ve küfür Cezîretül-Arab'dan sürüldü, çıkartıldı. İslâm dört bir yana yayıldı.

Hattâ rahmetle anıyorum, Allah şefaatine erdirsin o mübarek mücâhidlerin, Ukbetübnü Nâfî Afrika'yı boydan boya geçiyor, ki ne kadar büyük mesafeler!.. O zamanın vasıtalarıyla ne kadar muazzam bir iş... Yâni Mısır'ı Libya'yı, Tunus'u, Cezâyir'i, Fas'ı geçiyor, Atlas Okyanusu'na ulaşıyor ve devesini durdurmuyor. Devesini suyun içine, denizin içine, Atlas Okyanus'unun içine sürüyor; ilerleyebildiği kadar derinliğe gittikten sonra suyun içinde elini kaldırıp Allah'a dua ediyor:

"--Yâ Rabbi! Benim karşıma maalesef bu deniz çıktı. Eğer karşıma bu denizi çıkartmasaydın, senin dinini daha da uzaklara götürürdüm, götürmek niyetindeyim." diye dua ediyor.

O zamanın mücahidlerindeki, İslâm'ı yaymak isteyen insanlarındaki aşka, şevke, arzuya bakın ki, kıtalar aşılıyor bir nefeste, ancak okyanuslarda duruluyor. Orda da durulmayacak belki ama, o zamanın vasıtasıyla oraları geçmek o çağlarda mümkün olmadığı için, elini kaldırıyor, "Yâ Rabbi, bu kadar yapabiliyorum, benim kusurumu affet!" diyor o mübarekler, o mücâhidler... Acaba bizim halimiz nice olacak?..

Bu arada kendi kendimize sormalıyız; onlar bu kadar İslâm için çalışmışlar, biz İslâm için ne yapıyoruz?" diye kendi kendimize şöyle bir muhasebe yapmalıyız, kendi durumumuzu ölçmeliyiz. İslâm böyle yayıldı ve insanlar helâl lokma yemeğe, dürüst insan olmağa, edepli, ahlâklı, zarif, kâmil, Allah'tan korkan, müttakî, salih insanlar olmağa döndüler. Kazançlarından zekât verdiler, sadaka verdiler, hayırlar yaptılar. Hükümdarlardan para kabul etmediler, gelen paraları anında fakirlere dağıttılar. İslâm tarihinde böyle şâhâne olaylar, şâhâne güzel ahlâk davranışları, ahlâkî yüksek fazîlet abidesi olacak, çok göz kamaştırıcı olaylar meydana geldi Dağdaki çoban da haram yemiyordu, sürünün kuzusunu satmıyordu, satıp cebine koyup da kurt yedi demiyordu. Şehirdeki tüccar da dürüst davranıyordu. Herkes İslâmî ahlâka göre hareket ediyordu, bu yaygın idi.

Sonradan tabii bunlar değişecek diye Peygamber Efendimiz bildiriyor. Yâni, "Bir zaman gelecek, artık helâl lokma kolay bulunmaz, çok nadir bulunur, çok ender ele geçer bir metâ' haline gelecek!" demiş oluyor bu hadis-i şerifte.

Tabii Peygamber Efendimiz. ashabın ümitsizlik içinde olduğu, müşriklerin kendilerine hunharca saldırdığı, işkenceler yapıp öldürdüğü, müslümanların mağdur ve mazlum olduğu Mekke devrinde bile diyordu ki:

"--Sabredin, Allah yardım edecek ve bu İslâm dini yayılacak; Kisraların, kayserlerin diyarları müslümanların eline geçecek!" diyordu.

Müşrikler hayret ediyorlardı, alay etmek istiyorlardı:

"--Şunlara bak! Kendi varlıklarını korumaktan acizler, nelerden bahsediyorlar?.. Kisraların, yâni Sâsânî İmparatorunun; kayserlerin, yâni Bizans imparatorunun saraylarını alacaklarmış, şunlara bak!" diye inanamıyorlardı ama öyle oldu.

İşte İslâm öyle dünyanın her yerine yayılacak. "Ondan sonra da bir zaman gelecek, helâl dirhem bulmak mümkün olmayacak, veyahut çok az bulunacak! Helâl dirhem, helâl kazanç az bulunacak." demiş oluyor bu hadis-i şerifinde...

Halbuki zor mu helâlinden kazanmak?.. Zor değil... Zor değil ama, meselâ Pîr-i Türkistan Ahmed Yesevî Efendimiz, mübarek evliyâullah büyüğümüz ne yaparmış?.. Kaşık yontarmış. Kendisi de çarşıya, pazara gitmezmiş. Merkebinin küfesine, sepetine yaptığı kaşıkları koyarmış, dehlermiş merkebini... Çarşıda kaşıklara bakıp beğenenler, alanlar parasını sepete koyarmış. Merkep geri döndüğü zaman kaşıklarının parasını alır, helâlinden kendisi elinin emeğini yermiş. Bir tabii fukaraya, dervişlere, tekkesindeki misafirlerine, yoksullara onunla hayır hasenat yaparmış. Yâni yedirirmiş.

Yunus Emre'nin ilâhîlerini biliyoruz. O da, "Dürüş, kazan, ye, yedir!" diyor. Yâni, "Gayrete gel, kalk, çalış, çabala, kazan, kendin de helâlinden ye, başkasına da yedir!" demek istiyor.

Başkasına yedirmek, ikram etmek, ziyafet çekmek, yoksulun imdadına yetişmek, sadaka vermek, hayır vermek o devirde çok yaygın...

Şimdi elinin emeği ile geçinir insan, tabii helâl kazanç olur. Peygamber Efendimiz'in müjdesi var: "Dürüst tüccar, doğru sözlü, dürüst hareket eden, ticaretine hile katmayan tüccar Arş-ı A'lâ'nın gölgesinde gölgelenecek." buyuruyor. Yâni çok yüksek mertebelere çıkacak, çok rahat edecek ahrette

Biz bu ikazdan, bu ihtardan, Peygamber SAS Efendimiz'in bu zarif hadis-i şerifinden kendimize hangi dersi çıkartacağız:

 "Acaba ben kazancımı nerden sağlıyorum, nasıl geçiniyorum?.. Boğazımdan yediğim lokma, Allah'ın rızasına uygun helâl bir lokma mı, işim helâl bir iş mi, Allah'ın sevdiği bir iş mi, yoksa Allah'ın yasakladığı haram maddeler mi satıyorum, haram işler mi yapıyorum? Allah'ın istemediği yollardan mı kazanıyorum?" diye ilkönce kazancının şeklini, kârının menşeini insanın bir düşünmesi lâzım!

Eğer hatâlı bir durum varsa, derhal helâl kazancın yollarına dönmesi lâzım! Çünkü haram lokma yedi mi bir insan, haram lokma ile vücudunda mutlaka bir şey meydana gelir, bir et biter; ona da cehennem ateşi yakışır. Yâni cehenneme mutlaka girer demek.

Ebûbekr-i Sıddîk Efendimiz, komşudan gelen şüpheli tabaktan bir lokma aldıktan sonra, onun şüpheli veya haram olduğunu anladığı için kusarak çıkartmış diye meşhur bir rivayeti hepimiz biliyoruz.

Sevgili okuyucular, lokmamızın helâl olmasına çok dikkat edeceğiz, özellikle tasavvufta... Tasavvuf büyükleri, mübarek evliyâullah nasıl evliyâ olduklarını bize işaret yoluyla anlatırken, diyorlar ki:

"--Bu yolun temeli helâl lokmadır. Haram lokma boğazdan girdi mi, kalbde feyiz olmaz. Kalb kararır, katılaşır, ondan sonra ayağı kayar, gider."

Çok görüyorum, böyle iyi bildiğimiz insanlara bakıyorum, ayağı kaymış gitmiş. Neden?.. Haram lokma yiyor, artık gönlü doğru çalışmaz duruma geliyor, katılaşıyor, taşlaşıyor. Ondan sonra yavaş yavaş daha da çukurlara düşüyor, batağın içine daha çok batıyor. Sonunda çok perişan, çok iğrenç, çok sakınılacak, çekinilecek, korkulacak bir ibretli duruma düşebiliyor.

Aman hepimiz lokmamızın helâl olmasına dikkat edelim! Kazancımıza dikkat edelim! Haramların her çeşidinden kaçınalım!.. Neler haramdır, haramların listesini yapalım! Hangi maddeler maddenin kendisi dolayısıyla haramdır?.. Meselâ içki haramdır, domuz eti haramdır. Şu hayvanların etleri yenilmez. Bunları öğreneceğiz.

Bir de helâl mal bile kazanç yolu yanlış olduğu zaman, madde temiz olmakla beraber, kazanç yolu ters olduğundan haramlaşır. Kazancın meşrû olmasına, gayrimeşrû olmamasına, günah yollarından olmamasına dikkat edeceğiz.

Haramları sıralayacağız, çoluk çocuğumuza öncelikle öğreteceğiz: "Evlâdım bak, sakın ha haram yeme! Sonra dünya ve ahiretin mahvolur." diye ilkönce çocuklarımıza bunları öğreteceğiz. Kendimiz de öğreneceğiz.Ne kadar güzel, eski hanımlar beylerini sabahleyin işe uğurlarken: "Aman efendi bize helâl lokma getir! Biz çok para istemiyoruz, helâl istiyoruz; çoluk çocuğumuze haram lokma kazanıp haram getirme!" diye tenbih ederlermiş, kocalarına nasihat ederlermiş. "Ben altın, gümüş, bilezik, yüzük, kolye, broş, elmas, yakut istemiyorum, helâl lokma istiyorum!" diye bildirirlermiş…

                                                                                                        Mahmud Esad Coşan (Rh.a)

 

alt

 

 

alt

 

alt

 

alt

 

alt

 

Bu köşenin içeriği KUR’AN’IN ANLAMIYLA BULUŞMAK PLATFORMU tarafından hazırlanmıştır. Ayet mealleri Hasan Tahsin Feyizli'nin Hazırladığı Feyzü'l Furkan Açıklamalı Kur'an-ı Kerim Meali’nden alınmıştır.   Ayet meallerinin tamamına www.kuranimiz.net, ses dosyalarına www.akradyo.net adreslerinden ulaşabilirsiniz.

Salı, 08 Nisan 2014 22:29

Seyyah Gözüyle Kabe

34185004
Kâbe-i Müşerrefe inşa edileliden beri pek çok insanın ziyaretgâhı olagelmiştir. Bu ziyaret sırasındaki yaşanmışlıklar, kimileri tarafından anlatılarak kimileri tarafından da yazılarak günümüze kadar ulaşmışlardır. Elimize ulaşanlar bir seyyahın kaleminden dökülmüşse eğer daha bir kıymetlidir. Çünkü gezginler, çeşitli yerleri gezip gördüklerinden algıları ve farkındalıkları açık, gözlemleri kuvvetli olan insanlardır. 14. yüzyılda yaşayan ve dünyanın farklı bölgelerine seyahatler yapıp gördüklerini kayıt altına alarak sonraki nesillere hediye eden İbn-i Battuta da bu önemli insanlardan bir tanesidir. Şimdi sizleri, dünyaca meşhur olan “Büyük Dünya Seyahatnamesi” eserindeki “Kâbe-i Muazzama’nın Özellikleri” bölümüyle baş başa bırakıyoruz.

Kâbe-i Muazzama, Mescid-i Haram’ın ortasında olup küp şeklinde bir binadır. Yüksekliği  üç taraftan yirmi sekiz zira’ ve Hacerü’l Esved ile Rükn-i Yemanî’nin arasında bulunan dördüncü taraftan  ise yirmi dokuz zira’dır.

Rükn-i Irakî’den Hacer-ül Esved’e kadar olan kısmın genişliği elli dört karış olduğu gibi, bunun karşısında Rükn-i Yemanî’den  Rükn-i Şamî’ye kadar olan alanın genişliği de yine elli dört karıştır. Rükn-i Irakî’den Rükn-i Şamî’ye kadar genişliği kırk sekiz karış ve bunun mukabilinde Rükn-i Yemanî’den Hacer’ül Esved’e kadar yüzeyinin eni de kırk sekiz karıştır. Fakat Hacer’in dışı yüz yirmi karış olup tavaf Hacer dışında yapılır.

Kâbe-i Muazzama gayet sert taşlardan yapılmıştır. Bu taşlar pek güzel ve sağlam bir şekilde bir diğerine eklenmiş olduğundan zamanla bozulma korkusu yoktur.

Kâbe kapısı, Kâbe’nin Hacer-ül Esved ile Rükn-i Iraki arasındaki yüzünde bulunur. Kapı  ile Hacer-ül Esved’in arası on karıştır. O bölüme “Mültezem”  adı verilir ki burası duanın en makbul olduğu yerdir. Kâbe kapısının yerden yüksekliği bir buçuk, genişliği sekiz ve uzunluğu on üç karıştır. Kapının bulunduğu duvarın kalınlığı beş karış olup, pek sanatkârane gümüş levhalarla kaplıdır. Bundan başka, kapının kanatları ile eşiği de simli levhalarla müzeyyendir. Gümüşten mamul iki büyük köprücük de vardır ki, kilit bunların üzerine konulmuştur.

Kâbe kapısı  her cuma namazından sonra ve bir de Resûlullah’ın (SAV) doğum gününde açılır. Kapının açılış merasimi şöyledir:

Kâbe’nin hemen yanına tahtadan basamakları ve ayakları olan, minbere benzer bir kürsü getirilir. Kürsü, ayaklarında bulunan dört makara aracılığıyla hareket ettirilerek en üst basamağı eşiğe bitişecek şekilde Kâbe duvarına dayatılır. Benû Şeybe’nin reisi, elinde anahtar olduğu halde kürsüye çıkar. Yardımcıları Kâbe kapısını örten ve “bürku” denilen perdeyi saygı ile tutarken reis de anahtarıyla kapıyı açar. Mübarek eşiğini öperek  tek başına Beyt-i Muazzam’a girer ve kapıyı kapar. Orada iki rekât namaz kılabilecek süreyle kaldıktan sonra, Benû Şeybe’nin diğer fertleri de içeri girip kapıyı kapatarak namazlarını kılarlar.

Açılış merasimi sırasında halk, huşu içinde ve ellerini semaya açmış olarak kapının karşısında bekleşir. Ardından da kapı, içeri girmek için sabırsızlıkla bekleşen müminlerin ziyaretine açılır. İnsanlar da kapı açılınca tekbir getirerek: “Ey Rabbimiz! Ey merhamet edicilerin en merhametlisi! Bize rahmet ve mağfiret kapılarını aç!” diye seslenirler.

Kâbe-i Muazzama’nın içi ve duvarları alaca mermerle döşenmiştir. Saç denilen ağaçtan pek uzun üç sütunu olup her sütunun arası dört adımdır. Bu sütunlar Kâbe-i Muazzama’nın içini teşkil eden alanın ortasındadır. Ortadaki sütun Rükn-i Irakî ile Rükn-i Şamî arasında bulunan cephenin ortasına mukabildir.

Kâbe’nin üzerindeki örtü ipekten mamul ve beyaz harflerle yazılmış olup yukarıdan yere kadar bu kutsal yapıyı örter. Kâbe’nin kapısı  açılınca içerisi o kadar dolar ki gelenlerin sayısını ancak Cenab-ı Hak bilir. Üstelik de hepsi birlikte içeri girdikleri hâlde Kâbe bunlara dar gelmez.

Burada gece ve gündüz sürekli tavaf edilir, alanın hiç boş kaldığı görülmez. Bir de Mekke’de çok bulunan güvercinler ve diğer kuşlar Kâbe’ye asla inmediği gibi uçuş sırasında da üzerinden geçmezler. Hiçbir kuşun hasta olmadıkça üzerine inmediği, indiği takdirde de derhal helâk olduğu rivayet edilir.

Kaynak: Büyük Dünya Seyahatnamesi (İbn-i Battuta) s. 108–109

 
Pazartesi, 07 Nisan 2014 22:16

Kur’ân’ı Tanıyalım

Kuran

Kısa ve öz bilgilerle Kur’ân-ı Kerim;

* Kur’an, Allah tarafından gönderilmiştir.

* Allah’ın ilahi mesajları peygamberlere bildirmesine Vahiy denir.

* Allah, vahiyleri Cebrail aracılığıyla göndermiştir.

* Kur’an, Hz. Muhammed (s) Efendimiz’e indirilmiştir.

* Kur’an, Kadir Gecesi’nde indirilmeye başlanmıştır.

* Kur’an, Mekke’de, Nur Dağı’nın Hira Mağarası’nda indirilmeye başlanmıştır.

* Kur’an, 610 yılında indirilmeye başlanmış, 632 yılına kadar da inmeye devam etmiştir.

* Kur’an’ın ilk ayeti “Oku” dur.

* Kur’an’da indirilen ilk ayetler, Alak Suresi’nin ilk 5 ayetidir.

* Kur’an’da indirilen son ayet, Maide Suresi’nin 3. ayetidir.

* Kur’an, 23 yıllık süreçte tamamlanmıştır.

* Kur’an’ın her bir cümlesine Ayet denir.

* Kur’an’da toplam 6236 ayet bulunmaktadır.

* Kur’an ayetlerinden oluşan her bir bölüme Sure denir.

* Kur’an’da 114 sure bulunmaktadır.

* Kur’an, toplam 600 sayfadır.

* Kur’an’ın her 20 sayfasına Cüz denir.

* Kur’an’da 30 cüz bulunmaktadır.

* Kur’an’ın ilk suresi Fatiha Suresi’dir.

* Kur’an’ın anası denilen sure Fatiha Suresi’dir.

* Kur’an’ın kalbi denilen sure Yasin Suresi’dir.

* Kur’an’ın son suresi Nas Suresi’dir.

* Kur’an’ın en uzun suresi Bakara Suresi’dir.

* Kur’an’ın en kısa suresi Kevser Suresi’dir.

* Kur’an’da Tevbe Suresi hariç her surenin başında besmele bulunmaktadır.

* Kur’an’ın tamamını okuyup bitirmeye Hatim denir.

* Kur’an’ı bir kişinin okuyup da diğerlerinin takip etmesine Mukabele denir.

* Kur’an’ın tamamını ezberlemiş kişilere Hafız denir.

* Kur’an, ilk kez Hz. Ebubekir Efendimiz zamanında kitap haline getirilmiştir.

* Kur’an, ilk kez Hz. Osman Efendimiz zamanında çoğaltılmıştır.

* Kur’an, Arapça olarak indirilmiştir.

* Kur’an’ın bir başka dile çevrilmesine Meal denir.

* Kur’an’ın geniş açıklamasına Tefsir denir.

* Kur’an, tüm insanlığa gönderilmiştir.

* Kur’an’ın bir harfi bile değişmemiş ve bundan sonra da değişmeyecektir.

* Kur’an, okunması için indirilmiştir.

* Kur’an, üzerinde ciddi bir şekilde düşünülmesi için indirilmiştir.

* Kur’an, anlaşılması için indirilmiştir.

* Kur’an, samimi olarak yaşanılması için indirilmiştir.

* Kur’an, insanlığa anlatılması için indirilmiştir.

* Kur’an, Allah’ın bize gönderdiği son mektup, son mesajdır.

* Kur’an’da iman, ibadet, ahlâk, hukuk, insanlar arası ilişkiler ve bilimsel gerçeklerden bahsedilir.

* Kur’an’a abdestsiz olarak dokunmak, hürmet etmemek, onu belimizden aşağıda tutmak uygun değildir.

Kaynak: www.kuranimiz.net

 

Saraybosna kuşatmasının 22. yıldönümü

Son Güncelleme: 7 NİSAN 2014 - TSİ 14:33

alt

Saraybosna'nın kuşatılmasıyla başlayan ve yakın tarihin en trajik olaylarının yaşanmasına neden olan Bosna savaşının üzerinden 22 yıl geçmesine rağmen acılar hala tazeliğini koruyor

Sırp birliklerinin 6 Nisan 1992 tarihinde, Saraybosna'yı kuşatmasıyla başlayan, 100 binin üzerinde insanın akıl almaz biçimlerde öldürülmesi ve binlercesinin evlerini terk etmek zorunda kalmasıyla sonuçlanan Bosna savaşının acı izleri hala canlılığını koruyor.

Bosna Hersek'in, 1 Mart 1992'deki referandumunla bağımsız bir devlet olmasının hemen ardından, 6 Nisan 1992'de Saraybosna'nın Sırp birlikler tarafından kuşatılması, 3,5 yıl süren ve geride büyük acılar ve unutulmayacak kötü hatıralar bırakan kanlı bir savaşı resmen başlattı.

Bu nedenle, İkinci Dünya Savaşı'nda, 6 Nisan 1945 tarihinde Nazi Almanyası'nın işgalinden kurtulan ve o tarihten itibaren "Saraybosna Şehir Günü'' ya da "Saraybosna'nın Kurtuluş Günü" olarak kutlanan 6 Nisan, 1992 yılındaki Sırp kuşatmasından sonra ''Saraybosna Kuşatması'nın Yıldönümü'' olarak anılmaya başlandı.

Modern tarihin en uzun kuşatması olarak kabul edilen ve tam bin 425 gün süren Saraybosna kuşatmasında, bin 601'i çocuk toplam 10 bin 514 kişi hayatını kaybetti.

Saraybosna'nın kuşatılması ile resmen başlayan ve ülkenin dört bir yanına yayılan savaşta da Kızılhaç Örgütü'nün verilerine göre, 3,5 yılda, 312 bin sivil hayatını kaybetti ve 2 milyona yakın insan evlerini terk etmek zorunda kaldı.

Kanlı savaş, 21 Kasım 1995 tarihinde, ABD'nin Ohio eyaletindeki Dayton Hava Üssü'nde, Boşnak, Sırp ve Hırvat tarafların anlaşması ile sona erdi. Dayton Barış Antlaşması, ABD'li diplomat Richard Hallbrooke'un girişimleriyle Bosna Hersek'in ilk cumhurbaşkanı merhum Aliya İzzetbegoviç, eski Sırbistan Devlet Başkanı Slobodan Miloşeviç ve eski Hırvatistan Cumhurbaşkanı Franyo Tucman tarafından paraf edildi.

Dünya Bülteni

Cumartesi, 29 Mart 2014 23:52

Kanser tedavilerinde yerli ilaç hedefi

Kanser tedavilerinde yerli ilaç hedefi

Son Güncelleme: 7 NİSAN 2014 - TSİ 15:16

alt

Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Kanser Daire Başkanı Doç. Dr. Murat Gültekin, ulusal kanser tedavi politikaları kapsamında, yerli ilaç üretimine öncelik verdiklerini belirtirken, ‘’2018’li yıllara kadar kanser alanında kullanılan ilaçların büyük bir bölümünün, yerli üretimini gerçekleştirmiş olmayı planlıyoruz. Türkiye’de kullanılan ilaçların yüzde 70’inin yerli üretimini gerçekleştirmeyi hedefliyoruz’’ dedi.

Gültekin, Kanser Haftası nedeniyle yaptığı açıklamada , dünya genelinde kanserin ölüm nedenleri arasında birinci sırada, Türkiye’de ise ikinci sırada yer aldığını belirtirken, Avrupa Birliği başta olmak üzere ABD, Kanada, Japonya, Avustralya gibi birçok gelişmiş ülkesine göre kıyaslandığında Türkiye’deki kanser oranlarının bu ülkelerin gerisinde olduğunu söyledi.

Türkiye’de kanser artış hızının dünyadaki artış hızına benzerlik gösterdiğine işaret eden Gültekin, ancak son yıllarda geçmiş yıllara kıyasla Türkiye’de kanser artışında hızın bir miktar azaldığını ifade etti. Erkeklerde en çok akciğer, kadınlarda ise meme kanserinin görüldüğüne dikkati çeken Gültekin, çocuk kanserlerinde de löseminin ilk sırada yer aldığını bildirdi. Nüfusun genç olmasınında etkisiyle Türkiye’de kanserlerin ağırlıklı 60 yaş üstü olmakla beraber 40-50 yaş grubunda bir miktar fazla görüldüğünü ifade ederek kanser programında önlenebilir etkenler olması nedeniyle tütün ve obeziteyle mücadelenin önemini vurguladı.

Millî Gazete

Kur'an-ı Kerim Meali Bilgi Yarışması Sınavı Yapıldı

    alt                           

KUR’AN-I KERİM MEALİ BİLGİ YARIŞMASI SINAVI YAPILDI

Zinde Gençlik,Spor ve İzcilik Kulübü ve Kur’an’ın Anlamıyla Buluşmak Platformu tarafından toplumun her kesimini Allah’ın (c.c) son mesajı ile buluşturmak ve Kur’an-ı Kerim’i anlayarak okuma konusunda farkındalık oluşturmak amacıyla Türkiye genelinde KUR’AN-I KERİM MEALİ BİLGİ YARIŞMASI SINAVI YAPILDI.Ülkemizde 81 il,500 ilçe 833 okul ve 7891 salonda 175.000 katılımcı ile yapılan sınav A,B,C,D ve online (E) kategorilerinde saat 10.00 da başladı ve iki saat sürdü.

alt

Adana merkez ilçeler,Aladağ ve Pozantı da Keşşaf Gençlik Spor ve İzcilik Kulübü tarafından organize edilen yarışma sınavı 8 okul ve 3 cezaevi olmak üzere 2500 yarışmacı ile yapıldı.

Kulüp başkanı Aydın Erdem yaptığı açıklamada Türkiye genelinde olduğu gibi ilimizde de 9 Mart 2014 tarihinde aynı anda 2500 kişinin gönüllü olarak sınava katılması çok önemlidir. Kur’an- Kerim’in hayatımızın her anında bize en önemli rehber olduğunu göstermek için bu sınavları yaptıklarını belirtti.

Yağmurlu bir Pazar gününde sınava koşan yarışmacılar iki saat boyunca hem ödül kazanmak hem de Allah’ın rızasını kazanmak için ter döktü. Yarışmacılar “bu tür organizasyonlar çok önemli, bu sayede Kur’anın anlamını okuduk, Allah’ın bize mesajını anlamaya çalıştık, düzenleyenlerden Allah razı olsun, sonraki sınavı ve konusunu şimdiden merak ediyoruz ” diye düşüncelerini belirttiler.

Yarışma sınavı cevapları bu gün saat 20:00 de ufkayolculuk.com adresinde yayınlanacaktır. Adana merkezde dereceye girenlere ise ödülleri 7 Nisan da yapılacak törende verilecektir.


                                                  


 
inShare
 
Cumartesi, 29 Mart 2014 22:14

İNFAK (28 MART 2014)

                                  alt

 

 

alt

 

                                                                           alt

 

                  EY İMAN EDENLER!

Allah yolunda sarfetmeyenler varya...

Ey iman edenler! Muhakkak ki (yahudi) hahamlarından ve (hıristiyan) rahiplerinden birçoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler ve (onları) Allah yolundan uzaklaştırırlar. (Bir de) altın ve gümüşü biriktirip, Allah yolunda sarf etmeyenler var ya, işte onları acıklı bir azap ile müjdele! (Tevbe Suresi 34)  

 

                              KUR'AN'IN ANLAMIYLA BULUŞUYORUZ

              MALLARINIZI ALLAH YOLUNDA HARCAYIN

 

             Rahman ve Rahim Allah’ın Adıyla

  • “O (takva sahibi) kimseler ki, gayba (Allah’a, meleklere, ahirete, vahye, Allah’ın takdirine) inanırlar, namazı dosdoğru/gereğine uygun kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden de (gereken yerlere Allah için) verirler.” (Bakara; 3)
  • “… Allah yolunda sarf ettiğiniz her şey(in karşılığı) size eksiksiz ödenir, asla haksızlığa uğratılmazsınız.” (Enfal; 60)
  • “Birinize ölüm (belirtileri) gelip de: “Ey Rabbim! (Ne olur) beni yakın bir vakte kadar (öldürmeyip) ertelesen de sadaka versem ve iyilerden olsam!” demeden önce, size rızık olarak verdiğimiz şeylerden (Allah için) harcayın.” (Münafikun; 10)
  • Allah yolunda (mallarınızı) harcayın, kendi ellerinizle (kendinizi) tehlikeye atmayın; iyilik edin. Şüphesiz ki Allah, iyilik edenleri sever. (Bakara; 195)

 

alt                                                         alt

 

         

                                                    alt

 

                                               alt

 

O’NUN (sav) AHLAKI KUR’AN’DI

 

¨           Ebu Hureyre (ra)’den rivayet edildiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurdu:

            “Kulların sabaha çıktığı her gün, iki melek iner. Birisi; “Allah’ım! İnfak edip veren kimseye yenisini gönder!” der. Diğeri ise; “Allah’ım! İnfak etmeyip elinde tutanın malını telef et!” der.” (Buhari ve Müslim)

¨        Ebu Mes’ud el-Ensari (ra)’den rivayet edildiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurdu:

            “Bir Müslüman karşılığını Allahtan umarak ailesi için bir harcama yaparsa, bu onun için bir sadaka olur.” (Buhari ve Müslim)

¨        Esma bnt.Ebubekir (ra)’den rivayet edildiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurdu:

            “İnfak et! Malını sayıp durma! Allah da sana olan nimetlerini sayılı verir. Malının fazlasını saklama! Allah da sana nimetlerini tutar, vermez. (Müslim)

 

                        alt

 

 

 

                       alt

 

                                                                                 İNFAK

Allahu Teala’nın rızasını kazanmak niyetiyle, karşılıksız olarak fakir ve muhtaçlara yardım etmek, iyilik ve ihsanda bulunmak demektir Farz, vacip ve mendub kısımları vardır. Zaruret derecesinde ihtiyaç içerisinde bulunan kimseye yardım etmek ve dinen zengin sayılanların zekat vermesi farz, sadaka-i fıtır vacip, diğerleri ise menduptur. İnfak; Allah’ın (cc) bize verdiğinin bir kısmını onun rızası için harcamaktır. Aslında mülk O’nundur. Bizler bekçi. O’nun mülkünden O’nun rızası için vermek infaktır.

Hz. Peygamber (sas), sahibi bulunduğu maldan en fazla infak eden insandı. O’ndan herhangi bir şey istenirse az veya çok mutlaka bir şey verirdi. Verdiğinden dolayı duyduğu sevinç ve neşe, alan kişinin sevincinden daha fazlaydı. Hz. Muhammed (sas), zekatın dört sınıf maldan verileceğini belirtmiştir. Bunlar halk arasında en çok dolaşan ve insanların zorunlu ihtiyaçları olan mallardır:

1) Zirai mahsuller ve meyveler, 2) Hayvanlar (deve, sığır, davar), 3) Altın ve gümüş, 4) Her türlü ticaret malı.

Ey iman edenler! İçinde hiçbir alışverişin, dostluğun ve iltimasın bulunmadığı bir gün (kıyamet/hesap günü) gelmeden evvel, size verdiğimiz rızıktan (Allah’ın rızasını kazanmak için) harcayın. Kafirler, zalimlerin ta kendileridir. (Bakara Suresi; 254)

Peygamberimiz (sas)’in hayatında yardımlaşmanın çok büyük yeri vardır. Peygamberimiz (sas), yapılan yardımların en güzelinin gizli yardımlar olduğunu bize bildirmektedir. Hz. Muhammed (sas) şöyle buyurmuştur:

“Ben Allah’tan korkarım diyen adam, sol elinin verdiğini sağ eli duymayacak derecede gizli sadaka veren ve tenha yerde Allah’ı zikrederek gözleri boşalan kimsedir.” (Müslim)

Şeytan insanları infak etmekten alıkoymak için gelecek endişesi ile korkutur. Bunun sonucu olarak insanları cimriliğe sürükler. Peygamberimiz (sas) ise bunun mümin için büyük bir tehlike olduğunu bildirmiştir:

“Cimrilik etme ki Allah da sana olan nimetlerinden esirgemesin. Malının fazlasını saklama ki Allah da fazla olan keremini senden menetmesin.” (Müslim)

“Her kim borçlu olan bir fakire mühlet verir yahut alacağını bağışlarsa, Allah o kimseyi arşın gölgesinden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde arşın gölgesi ile gölgelendirir.” (Müslim)

Zekat vermeyen altın ve gümüş sahiplerinin kıyamet günü bu malları ateşten bir zincir olur. O bunlarla ateşe atılır. Bu ateşten zincir onun yüzünü arkasını ve yanlarını dağlar. Bu ateşten zincir soğuduğunda tekrar ateş haline döner. Bizim dünya senemizle elli bin sene olan kıyamet gününde insanlar arasında hesap görülünceye kadar bu hal tekrar olunur.” (Buhari)      

                                                                                          (Kur’an’ın Anlamıyla Buluşmak Platformu)

 

altalt

 

 

altalt

 

alt

 

Bu köşenin içeriği KUR’AN’IN ANLAMIYLA BULUŞMAK PLATFORMU tarafından hazırlanmıştır. Ayet mealleri Hasan Tahsin Feyizli'nin Hazırladığı Feyzü'l Furkan Açıklamalı Kur'an-ı Kerim Meali’nden alınmıştır.   Ayet meallerinin tamamına www.kuranimiz.net, ses dosyalarına www.akradyo.net adreslerinden ulaşabilirsiniz. Görüş ve önerileriniz için: Bu e-posta adresini spambotlara karşı korumak için JavaScript desteğini açmalısınız

alt

Kritik ve Analitik Düşünme Kitap Okuma Programı kapsamında İhsan Çevre ve Gelişim Derneği olarak Ocak ayında Eleştirel Düşünme Öğretimi Etkinlikleri adlı kitabı okumanızı tavsiye ediyoruz.

Eleştirel Düşünme Öğretimi Etkinlikleri
(Planlama - Uygulama ve Değerlendirme)
 
Ahmet Kurnaz
Eğitim Kitabevi - Ders Kitapları
 

Kitabın önsözüne ait bilgiler:Bilgi çağı olarak adlandırılan günümüzde toplumsal kalkınmanın bireysel gelişmeye bağlı olduğu açık ve net bir şekilde anlaşılmış, bu nedenle bireyin eğitimine verilen önem en üst seviyelere ulaşmıştır. Son on yılda üretilen bilginin insanlık tarihinden son on yıla kadar üretilen bilgiye denk olduğu, bilgi yarılanma ömrünün çok kısaldığı ve hatta günümüzde neredeyse bazı konularda küçüklerin büyüklerden daha fazla bilgili olduğu hatırlanırsa, eğitimin amaçları da belirlenmiş olur. Günümüz devletlerinin temel hedefi haline gelen demokratik, bilgi teknoloji ile donatılmış ve üretken bir toplum yapısına ulaşmanın yegâne aracı bireylerini özlenen şekle getirebilecek eğitim uygulamalarını gerçekleştirmektir. Demokratik bir toplum için soran, sorgulayan, araştıran, dinleyen, tartışan, saygı duyan, iletişim ve etkileşime, değişmeye ve gelişmeye açık, güdülmeyen, yönlendirilmeyen, kandırılmayan; üretken bir toplum için bilgiyi kullanan, bilgiyle dans eden, bilgiden bilgi üretebilen, yeni bilgiler keşfedebilen bireylere ihtiyaç vardır. Tüm bu uygulamaları gerçekleştirmek için de düşünme becerileri gelişmiş bireylere ihtiyaç vardır.

Cumartesi, 29 Mart 2014 20:04

PSİKOLOJİK SAVAŞ GRİ PROPAGANDA

alt

Psikolojik savaş, klasik anlamdaki savaşın kazanılması veya kaybedilmesinde, savaştan sonra da üstünlüğün devam etmesinde yahut sorunların çözülmesinde insanların ruh haline etki ederek sonuç almak olarak tanımlanır.

Düşmanını tanımayan, savaşta yenilir. Hem kendisini hem düşmanını tanımayan savaşta yenildiği gibi savaştan sonra da toparlanamaz. Düşmanın tanımayıp kendisini tanıyan, savaştan sonra başarıya ulaşabilir. Hem kendisini hem düşmanını tanıyan gücün ise, yenik düşme ihtimali yok gibidir.

Hile ve aldatmaların etkili olabilmesi için gizli kalması gerekir. Amacımız hile ve aldatma yöntemlerinin bilinmesi sağlamakla toplumsal ahlaka hizmet etmektir. Psikolojik savaşta yenilen taraf, bilgi gücü zayıf olan taraftır. Doğru insanların, ayakta kalmak, toplumun geleceğinde söz sahibi olmak gibi bir kaygıları varsa bu kitabı okumaları önemlidir.

Cumartesi, 29 Mart 2014 19:53

ASIL NEDENİN BULUNMASI

alt

             

Burada amacımız sistematik düşünme becerileri kazanabilmektir. Sebepler tek bir yol üzerinden ilerleyebildiği

gibi birden faklı yollar üzerinden de ilerleyebilir. Kendimize bir kaç kez neden sorusunu sorarak gerçek sorunu

görebiliriz. Bu KAD (Kritik ve Analitik Düşünme) pratiğinde gerçek sebebi bulmada kullanılan bir yöntemdir. 

Uygulamayı yaparken uzun cümlelerden ziyade kısa kelimeler kullanalım.

 

 

 


 Örnek Uygulama:

 A)  Pazarda patates fiyatları çok yükselmiş.                  NEDEN?

                             Patates miktarı az.                             NEDEN?

                             Ekim az.                                                 "                                     

                             Maliyet yüksek.                                      "                       

                            Tohum fiyatı fazla.                                  "                         

                     Yurt dışından geldiği için zamlı.

ÇÖZÜM: Kendi tohumlarımızı üretmek.

Şimdi bu örneği DİĞER bir koldan yürütelim.    

            B)    Pazarda patates fiyatları çok yükselmiş.                    NEDEN?

                    Patates miktarı az.                                                     NEDEN?

                    Ekim az                                                                           "

                   Geçen yıl para etmemesi                                                 "

                   İhracat olmaması                                                              "

                   Hastalıklı ürün                                                                   "

                   Bakım sırasındaki yanlış uygulamalar                               "

                  Bilgi eksikliği 

ÇÖZÜM: Bu işin eğitimini verecek işletmeler açılmalı.

Pek çok ANA SEBEP (Kırmızılar) üretilebilir. Bulduğumuz Ana Sebepler üzerinde bizim durumumuza uygun, önemli olanı veya olanlarını kendimiz için kullanabiliriz.

            Aşağıda verilen örnek üzerinde düşünme egzersizi yapabilirsiniz.

   SORU: Veli, Tarih dersinden yüksek notlar alıyor.         

Sayfa 1 - 4